Tlevusten Yusıf 70 yıl süren sanat
yaşamında Çerkes edebiyatı ve kültüründe kaybolmayacak bir yol açtı. Eserlerine değer verenler de bu yapıtlarından
dolayı pek çok iyi sıfatı ona layık görenler de çok sayıdalar. Bütün bunlar üzerinede az sayılmayacak derecede
konuştuk-yazdık. Bu gün üzerinde duracağımız husus ise bu övgüleri kazanmasına
vesile olan edebi eserleri.
Bu konuda ilk en büyük adımını ‘Aminet’
isimli ayrı bir kitap olarak 1936 yılında basılan hikayesi ile atmıştır. Bu
öykü genç yazarın kavrama yetisinin, düşüncelerinin sağlam zemine oturmasının,
yaşamın getirdiği olayları-olguları yorumlamasının ve bütün bunları uygun
estetik normlara sokabilmesinin bir kanıtıdır.
1938 yılında Rusçaya çevrilerek
Rostov-na-Donu kentinde basılması, ‘Ogonek’ dergisinde yayınlanması da bununla
ilintilidir. Böylece genç yazarın ilk düzyazı eseri bütün Sovyetler birliği
okuyucularına ulaştı.
Bu eseri 1938 yılında yayınlanan ‘Yol açık
–Ğogur Uhığ’ isimli uzun öykü takip etti. Edebiyatçılar bu yapıtı ikinci dünya
savaşı öncesi Çerkes edebiyatında öne çıkan eserler arasında sayıyorlar.
Yapıtta, insanın dünyası iki parçaya ayrılmış durumda, yeni ve eskinin birbiri
ile tezatlaşarak çarpıştıkları pek çok olay, savaşların-çatışmaların olduğu
1917 yılı merkezde yer alıyor. Bunları göstermek için seçtiği şey ise çerkes
köyünün sosyal, ahlaki yaşamı, farklı insanları ve bunlar arasında yer alan
genç delikanlı Pşıvuç Aslan ( ÇN; Beyöldüren
Aslan), onun yaşam yolu, nasibi... Bu uzun öykü yazarın tecrübesinin
artmaya başladığının, kullandığı sanatsal imkanların genişlediğinin kanıtıydı.
1939 yılında folklörü köküne yerleştirdiği
çalışmalarından derleme ‘Çerkes
Novellaları (öyküleri)’ isimli eseri basılır.
1940 yılında kaleme aldığı ‘Nalmes’ isimli dramasında da Çerkes
Novelalarında yer alan düşünceler geniş yer tutar. Bu tür yapıtların genel özelliklerinden olduğu gibi bakış açıları,
yaklaşımlar, hal-tavırlar daha belirgin ve birbirleri ile çarpışır
niteliklerdeler. Eserin kahramanlarından genç bir kız olan Nalmes ile dedesi
Tl’ıhur ilgi çekici ve derinliğe sahip işlenmiş, insancıllık, hak özgürlük
sevdalısı, adaletin dirayetli mücadelecileri Hapaç’e ve Ahmet karakterleri
kendilerine insanı çekiyorlar.
Tlevusten Yusıf ikinci dünya savaşının
başlangıcından sonuna kadar savaşa katıldı. Savaştan sonra ise Adıge Bilimsel
Araştırma Enstitüsünde, söylence-destanların toplanması derlenmesi basılması
konusunda bazen diğer araştırmacılarla bazen de yalnız başına çalışmalar ortaya
koydu. Otonom bölge gazetesinde de uzun yıllar çalıştı. Oblast yazarlar birliği
başkanlığı da yaptı. Bütün bu çalışmalarının yanında edebiyatla olan bağını
çalışmalarını sekteye uğratmadı. Herkesce bilinen tanınan ‘Dağ aydınlanıyor’ adlı romanını 1949 yılında yayınladı. Bu eser
ikinci dünya savaşına yönelik ilk büyük yapıttı. Bu eseri kaleme almasının
ardından geçen kırk yıl sonrasında ikinci dünya savaşına yönelik ikinci romanı
olan ‘Nasıp Nal’ yayınlandı.
Dağ aydınlanıyor romanının ardından öykü,
röportaj, tiyatro türünde pek çok eser yazdı. Tüm bu çalışmalarının neticesinde, onlardan
edindiği tecrübe ile epik bir öze sahip olan büyük romanı ‘Vojubanıkolar’ (1962) ortaya çıktı. O dönem tüm SSCB’de yaygın ve geniş bir alanı kaplayan ‘kolhoz romanı’
türünün tüm özelliklerini bu eserinde görüyoruz. Çerkes köyünün tarihte
karşılaştığı şeyleri, çifçi ailesinin yaşamınıda çifçiliği de bilen bir aile
içerisinde yetişmiş olan yazar köy sakinlerini, sahilinde oturdukları akarsuyu,
ovalarını, sokaklarını çok sıcak kalplilikle dile getiriyor. Eserde insanların
görünüşleri, karakterleri, davranış şekilleri büyük yer tutuyor. Yazarın en
belirgin özelliği halini almış olan adaletperverlik, insani niteliklerin
muhafazası, insanların topluma karşı olan sorumluluklarını eda edişleri gibi
konuları diğer eserlerinde olduğu gibi bu romanında da ele aldığını görüyoruz.
Bütün bu özellikler romanın kahramanları olan Vojubanıko ailesinin fertlerinde
özellikle ailenin resisi Osman ve oğlu Ashad’da iyi işlenmiştir.
Bu romanın ardından gelen dönemde başka
çalışmalarla yoğundur. Kitaplarının Ruscaya çevrilmesi ile de meşgul olur.
Gazete dergi vb. yayınlarda röportajları, çalışmaları yayınlanır. Tüm bu zaman
içerisinde ise ‘Yol Açık’ adlı eserinin canlandırdığı sanatsal düşünceler
üzerine yoğunlaşmıştır. Nitekim bunun neticesinde ‘Kızların şafağı’ (1970)
isimli romanını kaleme alır. Bu yoğun dönemin süzgeci ardından temaya geri
dönüp ele aldığında üzerine en çok eğildiği husus daha önceleri eğitim öğretim
olanağına sahip olmayan çerkeslerin bunu elde etmeleri, okulların açılış
süreci, öğretmenlerin yetiştirilme evresi ve tüm bunların merkezinde çerkes
genç kızını, bayanını ele alarak Çerkes aydın sınıfının doğuş süreci ve kültüre
dair yapılan yeni çalışmaları eserinde anlatır. Tüm bunlar aynı zamanda aile
içerisindeki ilişkiler, gelenek-görenekler, kadın-erkek ilişkileri ilede
örülmüştür. Eserde büyük yer kaplayan konulardan birisi de Tanrı inancı ve
insanın dünyaya bakış açısını, düşüncesini, fikirlerini şekillendiren diğer
inançlardır. Yazar her zaman yaptığı
gibi bunları bir çerkes köyünü canlandırarak ortaya koyar. İlk romanları ile ‘Kızların şafağı’ kıyaslandığında bu
eserinde yazarın sosyal yaşamın derinliklerine daha vakıf olaran çözümlemeler
yaptığına, dilinin daha akıcılaştığına, derinleştiğine şahit oluyoruz. Bu eser
içerisinde en çok Berçet Kaytmes ile eşi Hacet arasındaki ilişki, onların
yaşantısı, Köye öğretmen olarak gönderilen Mamrıko Davut, genç kız kahramanlar Kulizar, Kunats,
Susan’da görüyoruz. İmam olmak üzere eğitim almaya başlayıp yarım bırkamış olan
Adşes’in daha sonra öğretmen olmaya uzanan yolu ilgimizi çok çekiyor.
Tlevusten Yusıf’ın romanlarıda dahil olmak
üzere tüm yapıtlarında, bütün yazdıklarında en belirgin özelliği, yer alan
konuların kişilerin gerçek yaşamdan kök bulması gerçekten yaşamış insanları
canlandırarak ele almasıdır. Eserlerinde zaman zaman görülen gazete yazım
stilinin, röportajvari pasajların buna bağlı olmadığını söylemekte zor.
Romanlarında gerçekten yaşamış insanların yaşamını canlandırarak sanatsal
yazınını şekillendirmesi yanısıra diğer yazı türlerinde örneğin oçerklerde ele
aldığı gerçek kişileri sanatsal nüvelerle kaleme almasıda ilgi çekicidir. Bu
konuda Sosyalist Emek Kahramanı olan Çuamıko Aslançeri ve Yaneko İshak hakkında
kaleme aldığı uzun öyküde dikkat
çekicidir. Bir başka eseri olan ‘İyiliğe yol açanlar’ isimli yapıtında yer alan
oçerkelerde yaşama etkisi olmuş farklı insanları çok güzel dile getirdi. Köyün
çalışkan sakinini sevdiren, tembel insanlardan yüreğimizin soğumasına vesile
olan, onları komik görmemizi sağlayan yazın ortaya koymuştur. Zaten köyle
alakalı yazılan eserlerin çoğunda da ele alınmak istenen şey buydu.
‘Doğuşu
böyle idi’ (1979) isimli anılarının bakış açılarının yer aldığı eserde de
aynı şeyleri görüyoruz. Bu eserde yazarın kendi yaşamından pek çok kesit yer
alıyor. Çocukluk, gençlik, okul yılları edebiyata atılması, savaşa katılması,
savaş ardından yazarlar birliğinin kurulması çalışmalarına iştiraki, Otonom
bölge gazetesinde gördükleri, destan-öykülerin derlemesi çalışmalarına
katılması vs. pek çok şey görüyoruz. Bunlar içerisinde en çok dikkat çekici
olanları ise ilk Adıge edebiyatçılarına dair olanları, ilk edebiyat eserlerinin
nasıl basıldığı, Çeraşe Tembot, Hatko Ahmed, Tsey İbrahim’le alakalı
anılarıdır. Yazarın doğduğu küçük çerkes köyü Şıhançerihable hakkında
yazdıkları da atlanılası değil. ‘Benim doğduğum ancak seksen hane kadar olan
küşük Şıhaneçerihable köyü Psekups nehrinin sahilinde uzanıyordu’ diye başlayıp
köyün bulunduğu tabiatı tasvir eden satırlar...
Bu kadar yürekten sevdiği, sıtma,veba,
savaş kıtlık görmüş ama yıkılmamış diğer Bjeduğ köyleri gibi yapılan baraj
gölünün altında kalıp dünya üzerinden silinmesinin verdiği yürek sızısını
yansıtıyor. Tlevusten Yusıf daha sonraki yıllarda da köyünün eskiden bulunduğu
yere sık sık gidiyordu. Suni gölün altında kalan barajın getirdiği çamurlara
bulanmış, artık bataklık halini almış yerleri gördükçe üzülüp yüreği sıkılıp
geri döndüğünde oturup aklında kalan hatıralarında yer etmiş, hiç unutmadığı
yerleri yazıyor tasvir ediyordu.
Bu son kitabı olan ‘Şevoças’ın
havadisleri’ isimli eserinde ön plana çıkmıştır. Eseri bir bütün olarak ele
aldığımızda Tlevusten’in sanatsal kişiliğinin yeteneğinin yansımalarını
görürüz. Bu yapıt ne roman ne de öykü, gerçekten yaşanmış şeylerin yer aldığı,
novellalar, hikayeler eşliğinde kaleme alınmış destan, eski tarihlere dair
anlatıları içeren bir eser. Bunların arasında yazarın kendisine ait
düşünceleride büyük yer tutuyor.
Kitap dünün durumunu da bugünün halinide
düşünmemize vesile oluyor, iyilik, güzellik gibi eskimeyen insancıl nüvelere
yöneltiyor, özendiriyor.
Tlevusten Yusıf son yıllarında
tamamlayamadığı ‘can verilip onur satın alınır – псэр аты, напэр ащэфы’
artasözünü başlık olarak verdiği romanı yazmaktaydı. Bu bitirmediği romanıda
dahil olmak üzere tüm eserlerine güç veren şey insanları anlayan ve onlara
büyük düşünceler açan yazarın adeta yankılanan tezahürüdür. İnsan isen insan
onurunu yüceltmelisin, ulusunun dününü ve bu gününü öğrenmeli yarınlarına
yönelmelisin, asırlar boyunca elde edilmiş zenginliğimize katkıda bulunarak
daha da arttırarak gelecek nesillere aktarmalısın, Tlevustenin eserlerinin
özünde yatan budur.
Filoloji bilimdalında Prf. Dr. Mamıy
Ruslan
Adıghe Makh 25-04-2013
Çeviri; АЦУМЫЖЪ Хилми- AÇUMIJ Hilmi Özen