Blogda Ara

20 Ocak 2016

Kurtulmanız imkansız

Dün eve gelmekte biraz geciktim.

Dolmuşa bindiğimde akşam karanlığı çökmüştü.

Dolmuş ise eve gitmek üzere her gün bindiğim evimizin önündeki caddeden geçenlerden değildi.

Bir alt caddeden gittiklerinde, inmem gereken yeri gündüzken dahi şaşırdığım çıkar.


Akşam karanlığında yanlış yerde inmeyeyim diye şoföre, ‘-Karanlıkta fark etmeyebilirim, beni şu şu caddenin başında indirirmisin’ dedim.

***



Şoför oldukça gençten birisiydi. Yirmili yaşlardaydı. Dolmuşta benden başkası yoktu.

Konuşup laflamak istedi galiba.

- ‘Dede, tabii istediğin yerde sizi indirmek bizim vazifemiz. Bu dünyayı bize siz bıraktınız vs. vs’

 Akşam karanlığı ya. Başımda kalın şapkam, sırtımda koyu paltom, olmadığım sakal traşım, kötü (Çerkesçe- Türkçe karışık) aksanım, pepemeliğim, kısaca pek çok şey beni dedesi yaşında birisi olarak algılamasına sebep olmalı.

Hiç bozuntuya vermedim, arkasına dönüp bana bakmadan ‘yaşlıları sevmenin-saymanın’ gerekliliği üzerine bir çok şey anlattı.

***

Yaşlı olmadığımı biliyorum.


Ama senelerimide çok dolu dolu yaşadığımı biliyorum.

Doğrusunu Allah bilir ama pek çok insanın bir kaç yaşamda yaşayacağını bu kısa yaşamıma sığdırabildiğimi düşünürüm.

Deprem, sel, savaş, açlık, kıtlık.... Allaha şükür oldukça dolu ve yoğun bir yaşam.

Ben ZAFER gördüm, Zafer....

Ellerimizde zaferi kazanmamıza vesile olan aletler, sahilden Türkiye’ye doğru gökyüzünde kızıl kızıl oturan güneşi gördüm.

Denizden esen rüzgar ciğerlerimi tuzlu su tadında değil, özgürlük-zafer tadında doldurdu.

Yanı başımda ölen-öldürülen insanlar gördüm.

Yaraya el basmak nedir, gerçek anlamıyla bilirim, yaraya kanamasın diye el basmışlığım da vardır.

***



Dolu dolu yaşadım diyorum ya, başıma gelen tüm her şeyden daha fazla beni etkileyen bir şeyi ise kendim yaşamadım. Bazen yaşamadıklarınızda sizin için çok önemli olabilir.

Size de aktarayım.

Üç dört yıl önce okudum.

Krasnodarda yetimhanede araştırma yapan bir görevlinin, araştırma notlarında gördüğüm şey beni en çok etkileyenlerden. Hiç unutamıyorum.

Yetimhaneye bebek yaşında düşmüş, orada yetiştirilmekte olan çocuklarla alakalı çalışırken üç dört çocuktan oluşan bir grupçuk dikkatlerini çekmiş.

Bunlar ne boy-pos olarak ne sevdikleri şeyler ne de karakter olarak birbirleri  ile benzeşmeyen üç dört çocukmuş.

Birbirlerini kolluyor ve gözetiyorlarmış.

Çocuklarla tek tek görüşülüp ortaya çıkarılan şey ise tüylerimi diken diken etmeye yetmişti.

Aklıma geldikçe yine diken diken olurlar.

Çocuklar şöyle cevap vermişler ‘- Biz yetimhaneye  gelmeden önce, eskiden ÇERKESTİK.’

Bebek yaşta, hatırlamaları imkansız sayılacak bir zamanda sadece Çerkes olduklarını hayal meyal anımsadıkları için bir arada duran milyonluk nüfusa sahip bir kentteki yetimhanenin üç-dört yetim çocuğu.

Çerkeslik böyle bir şey.

Ne yaparsanız yapın ondan kurtulmanız neredeyse imkansız.

En iyisi, siz onunla barışık yaşamaya gayret edin, çünkü Çerkeslikten kurtulmanız çok zor.

AÇUMIJ Hilmi