Blogda Ara

10 Şubat 2016

Tembelin işleri zorludur!

Sovyetler döneminde belki insanların mal-mülk sahibi olma heveslerini köreltmek için şehirlerde oturanlara bir dönüme kadar araziler veriliyordu.

Bu arazilere, daça arazisi, bağ evi arazisi vs. deniliyordu.

Belkide buraların dağıtılmasında bambaşka amaçlarda vardı, doğrusunu Allah bilir.


***

Şehirlerin, büyük köylerin, rayon merkezlerinin, kasabaların etrafında hep böyle bağ evleri-bağlık alanlar vardır.

Uzaktan güzel duyulur.

Devletin kolhozlarının-sovhozlarının, fabrikalarının işine yaramayan ne kadar bataklık, taşlık, kıraç, aşırı sulak arazi varsa hep böyle dağıtılmıştır.

Buralarda ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kolhozun-sovhozun yetiştirdiği şeyler kadar yetiştirmeniz neredeyse imkansızdır.

Belkide bireysel olarak çalıştığınızda komünal üretimden uzaklaştığınızda başarılı olamayacağınızın bir göstergesi-örneği olması da amaçlanmıştı...

***



Günümüzde ise bu daçalar daha ziyadesi ile mesela Türkiyedeki gecekondu mahalleleri var ya, onların bir benzeri gibidir.


Köylerden kente göç eden, maddi durumu çokta iyi olmayan kişiler bu bağ evlerinde yaşar.

Pek çoğu iki, ikibuçuk metreye üç metre kadar büyüklükte ufak kulübelerdir.

Banyo, tuvalet, mutfak vb. normal bir evde bulunmasını istediğiniz şeylerede sahip değillerdir...

Kısaca kentlerin gettoları bu bağ evlerinin olduğu yerlerdir...

Benim gibi pek çok kişide bu arazileri arsa gibi kullanıp üzerine ev yapmaya başlamıştır. Buralarda inşaat halinde de çok ev görürsünüz.

Bazı bağ evleri ise zamanında devletin üst düzey yöneticilerine dağıtılanlardı, onlar elbetteki şimdi çok güzel villaların olduğu yerler, bu da günümüz gerçeğinin diğer boyutu..

***


Bizim de böyle bir bağ evimiz var.

Arazi taşlık.

Yüzeyden 30-40 santim kadar derine uzanan bir toprak örtüsüne sahip .

Altı ise tahminime göre birkaç metre belki de daha çok taşlık-kumluk....

Bu yüzden bizim bahçeye bahar erken gelir...

İki gün güneş çıksa hemen toprak ısınır, bir hafta hava açık olursa ağaçlar birden çiçeğe durur..

Toprağın altı kumsal ya, hemen suyunu çeker....

Ağaçlar erken çiçeğe durmasın diye yapabileceğiniz tek şey ise etraflarında, gövdenin çevresinde gövdeye 50-60 santim kadar uzağa ufak çukurlar açıp, kar doldurmaktır.

Kar doldurduğunuz bu çukurcukların üstünü yine toprakla örttüğünüzde, ağacın kökleri bir müddet daha baharın gelmediğini hisseder, ağaçlarda çiçeğe erken durmazlar...

***



Tembelin işleri zordur derler, ama yanılmış olmalılar...


Bende az tembel değilimdir.

Bu gün bahçeye gittim, 'kuytularda kar kaldıysa ağaçların etrafına kar gömeyim' dedim...

Eee tembellik yapıp zamanında gitmezsen olacağı gibi hiç kar kalmamıştı....

Yani bu sefer tembelin işi zor değildi...

Bir şey yapmadan, bahçede başka şeylerle oyalandım.

***



Aklıma gelmişken aktarmadan duramayacağım, satırlarda uzadı biliyorum ama kusuruma bakmazsınız umuyorum...


Türkiye’de koca koca adamların (hemde çerkesçe bilen adamların) ‘Kalpağımızı önümüze koyup düşünelim’ dediklerini duyuyorsunuzdur...

Bende zaman zaman duyuyor ve gülüyorum, sanıyorum daha öncede bunu konu etmiştim ama yakınlarda yine duyunca, bir daha değineyim dedim.

Çerkesce ata sözünde  bahsedilen pa’o yukarıdaki resimde benim giydiğim pa’odur...

Buna ‘УпкIэ паIо’  denilir. 

Türkçesi ise ‘keçe şapkadır’

Çerkescede 'soru' kelimesi ise ‘УпчIэ’ sözcüğüdür...

УпкIэ ile упчIэ kelimelerinin benzeşmesine atıfta bulunan atasözümüzde ince bir sanatsal söylem de görürüz...

Uzun lafın kısası, önünüze koyacağınız pa’о, kalpak değil, şu yukarıda benim giydiğim şapka....

AÇUMIJ Hilmi