Blogda Ara

24 Şubat 2010

Biraz Daha Dişinizi Sıkın Altı-Yedi Sene Kaldı


Hatırı sayılır bir süredir Adıgey’de yaşıyorum. Türkiye’den zaman zaman tanıdıklar arıyor:


 –Gelirsek orada ne yapabiliriz? diyerek soruyorlar. Dilimin döndüğünce bildiğim kadarı ile anlatıyorum. Sanıyorum ki doğru dürüst anlatamıyorum. 

Aslında çoğunun da soruş şekillerinden -Gelirsek bize ne yaparsın? 


Ne kadar yardımcı olursun? demek istedikleri sonucuna da varmıyor değilim ya ne ise. 

Anlatıyorum: -Hasbelkader bir evimiz var. Pazar yerinde de bir işporta tezgahından bozma ekmek teknemiz var, diyorum. 

Belki bu söylediklerim hoşlarına gitmiyor. 

İşportacı tezgahı...Hımmm. Bir daha ilk aramalarının üzerinden en az birkaç yıl geçmeden aramıyorlar.  

-Bu kadar zaman geçti. Artık her Türkiye dışına çıkan gibi onun da tıkırı yerine gelmiştir diye düşündüklerinde yeniden -Aloo diyorlar. 

Tabii ki bende yine değişme yok. Sonra da unutuyorlar herhalde. Zaten aslında ben de çoğunu yüzünü bile hatırlamıyorum.  



Benim esas arkadaşlarım, eski arkadaşlarım; dernekten, dergilerden eski günlerden olanları ise hemen hemen hiç arayıp sormuyorlar. 

Hepsi tasarruf ediyorlar. Yaklaşık yirmi yıl önceki dostlarımdan bahsediyorum. Okuldan, üniversiteden arkadaşlarım. Hepsi de çok vatanseverdi.  


Genel kanımız, düşüncemiz aynı idi. 

Nasıl olsa hepimiz Kafkasya`ya dönecektik. 

Bir kaşen adayı ile karşılaştığımızda -Bak ben Kafkasya’ya döneceğim. Eğer dönmek gibi bir niyetin yoksa ... Öyle çamaşır makinası, bulaşık makinası gibi şeyler istersen bozuşuruz. Para biriktirip Kafkasya’ya gideceğiz,diyorduk. 


Arkadaşlarım beni o yüzden aramıyorlar. 

Hatta dönecekleri vatanlarını da o yüzden aramıyorlar. 

Gelip gezip-görmeğe bile ihtiyaç hissetmiyorlar. 

Kafkasya nasıl olsa ne durumda olsa onlar için farketmez. Her durumda onlar gelecekler. Arayıp lüzumsuz yere neden para ziyan etsinler ki.. 


Çoğunun emekliliğine altı-yedi yıl kalmış olmalı. 

Emekli olduklarında en az bir yirmibeş yıl çalışmış olacaklar. 

Bu kadar yılda her sene en kötü ihtimalle bin dolar köşeye atmış olsalar yirmibeş bin dolar yapar. 

Ama benim arkadaşlarım çok idealistlerdi onlar hiç bir masraf yapmamışlardır ki, televizyon bile almamış olmalılar.  


Ama, bir-kaç  yılda bir tekrarlanan ekonomik krizler yüzünden belki de o kadar para toplayamamışlardır. 

Olsun, ne yazar ki? Emekli ikrmiyelerini unuttum. 

Yirmi-yirmibeş bin dolar da o etse; bir de karı-koca çalıştıklarını da aklımıza getirelim. 

Yüzbin dolardan daha aşağı sermayeye sahip olmayan en az yüz çift arkadaşım altı yedi yıla kadar gelecekler. 

Kaç milyon dolarlık bir sermaye. 

Hepsi de aynı fikirde, düşüncede olan insanlar. 

Vay... vay ki ne vay; dev bir şirket... Türkiye’den yüzlerce işçi getirecek... 

Bir sürü aile onların ardından anavatana dönmez mi? 

Bu parayla ne olur biter onu da aslında ben bilmiyorum. Dedim ya ticaret de benim işim değil.  


Hepsi çok vatanseverlerdi. 

Okudukları bölümler, çalışmağa başladıkları  işler hep Kafkasya’ya bir şekilde yönelikti. 

Mesela bir arkadaşım gümrükçü idi. Şimdiye kadat tüm gümrük prosedürünü yutmuştur. 

Belki ilk yıllar biraz para toplamıştır ama sonra prosedürü de öğrenince ver elini ithalat-ihracaat . Dört gözle bekliyorum. 


Bir diğeri işletmeci idi. Birkaç yıl bankada çalışmıştır. Eee yirmibeş sene para kenarda yatacağına borsada oynamıştır. 

Onun da en samimi arkadaşı hukukçu idi.  Bırakın Roma hukukunu - Rus hukukunu, yirmi yılda dünyanın kanununu yalayıp yutmuştur. 

Geleceklerin evraksal anlamda hiç problemi olmaz. 


Bir diğeri kütüphaneci idi. O, kütüphaneden para çıkartamamıştır amma... Türkiye’de basılan her esere çaba sarfetmeden ulaşmak imkanına sahip değil mi?  

Olağanüstü; tüm arşivleri taramış bizimle Adıge(Çerkes)lerle alakalı bir harf, bir nokta bile kalmamacasına her belgeyi Cd-lere çoktan kaydetmiştir. 


Eczacı, fizikçi, mimar, ayakkabacı, mobilyacı, tabelacı (burada reklam sektörü o kadar aç ki; altı-yedi seneye hayatta doymaz, yaşadı). ooohohoo ne de çok arkadaşım varmış. 


-Eee, onlar bunları yaparken sen ne yapıyordun?’ dediğinizi duyar gibi oluyorum.  


Ben de coğrafya bölümünde okuyordum. Öğretmen olacaktım. Diğer arkadaşlarımdan aşağı kalmamacasına ben de vatanımı seviyordum. Onların söylediklerinin aynısını ben de söylüyordum. 

Ama öğretmen falan olmadım. Laf aramızda ben biraz ‘pepeme’yimdir. Öğretmen olduğumu düşünsenize. Çocuklara yar’larla alakalı bilgi vermeye çalışırken ‘yar, dik yar, yarın oluşumu’ gibi deyimlerde geçen ‘r’ harfleri yerine ‘l’ harflerini kullandığımı.

Oldu mu şimdi. Otorite falan kalmadı. 

Öğretmenlik benim işim değildi.  


Ticaret deseniz  o zaten hiç işim değilmiş. 

Allahtan o tarihlerde Abhazya’ya gitmemiz gerekmişti de bu sıkıntılardan kurtulmuş oldum.

Birkaç yıl Abhazya, ardından işte yukarıda söylediğim gibi pazar yerinde işporta tezgahından bozma bir ekmek teknesi.

Allah’a şükür ben halimden çok memnunum. 

Birazcık da vatan toprağı kurtardık. Hava hoş ben olmasam da buradakiler yine de kurtarırdı ama bu aramızda kalsın. 

Arkadaşlarıma siz söylemezseniz duymazlar. 

Onlar tasarruf olsun diyerek bilgisayar almamışlardır. 


Bunları mı  neden anlattım? Arada beni arayıp ‘Vatanda ne yaparız?.’ diyerek soranlara tek bir seferde cevap vermek için yazdım. 

Birazcık sabredin. Bir altı-yedi senecik kaldı. Bir sürü arkadaşım biriktirdikleri bir sürü para ile gelecek işyerleri açacaklar.

Onların çok sayıda elemana ihtiyaçları olacak. 

Sakın siz boşu-boşuna Çerkesçe (Adıgabze)ye çalışmayın. Dili biliyorsanız okuma yazmasını öğrenmekle de vakit geçirmeyin. 

Rusça’ya zaten hiç gerek yok. Bir altı-yedi senecik daha beklerseniz bir sürü hızlı dernekçi arkadaşım gelecek. 

Yapmanız gereken iyi şarkı söylemesi ile dans etmesini öğrenmek. Sizin en çok ona ihtiyacınız olacak. 

Sizin yerinize ne ben ne de arkadaşlarım dans edemezler. 

Bu konuda çalışırsanız daha iyi olur. Buraya geldiğinizde düğünlerde dans ederken ‘-Oooo Nalmesçilerden bile iyi dans ediyor’ derler. 

Havanız güzel olur.  


Arkadaşlarım sizin yerinize 20 senede su gibi Çerkesçe öğrenmişlerdir. Rusça zaten Çerkesçeye kıyasla kolay. Ne olacak ki onu da öğrenmişlerdir. 

Onların açacakları işyerlerinde onlarla Türkçe iletişim kursanız size yeter. 

Yirmi sene bu dile kolay, nasıl bağlantıları vardır ama. 


Para desen evlenmeği düşündükleri insanlara koştukları şartlar geliyor aklıma... 

Para tırla-kamyonla kısaca. 

Geldiklerinde hem emekli maaşları olacak hem de çok güzel iş yerleri açacaklar. 


Siz diğerleri, birşey yapmanıza gerek yok. Sadece biraz daha dişinizi sıkın; şunun şurasında altı-yedi sene kaldı. Ne olacak ki göz açıp kapayana kadar geçer. 

Açumıj Hilmi