Kendisini,
genel geçer dünya gerçeklerinden soyutlamış, ilimden-bilimden hiç nasibini
almamış, eğitimi sadece kendisine sunulan şeyleri ezberlemek olarak algılamış
garip kişileri gördükçe, duydukça üzülüyorum.
Birey
olarak kendilerinin içinde bulundukları durumdan külliyen habersizler. Acınası
konumlarda kendilerini sergiliyorlar.
Amenna, her
biri için eşit derecede üzülüyorum.
Aralarında
kelli felli olanları, makam mevki edinmişleri, mal varlıklarını düzmüş
bulunanlarıda var. Bu açıdan hiçte üzünülesi durumda değiller.
***
İnsanoğlunun
sahip olduğu nimetler arasında en büyük olanlardan birisi de ağrıdır. Ağrının
varlığı, insanın acıyı hisssedebilmesi büyük bir nimettir.
Eğer
yaşamımızda ağrıları hissetmeseydik, hayatımız daha kısa olurdu.
Ağrılar
hastalıkların en önemli göstergeleri arasında yer alır. Onların sayesinde
kendimizi daha güvenli ortamlara taşırız. Daha açık olarak anlatmam gerekirse
ateşin acısını hissetmeyen birisi ateşten korkması gerektiğini öğrenene kadar
yanıp kül olurdu.
Acıyı-sızıyı
bilmeyene bunu öğretmek çok zor olsa gerek.
Hatta kişi
eğer böylesi bir nimetten mahrum olduğunu bilmiyorsa, işte o zaman işiniz daha
da zordur.
***
Konu
edindiğim kişilerde ne yazık ki bu konumdalar.
Yaptıklarından
dolayı acı çekmiyorlar.
Yaptıklarının,
ileri sürdükleri şeylerin doğru olmadığından haberdar dahi değiller.
Ve bu
halleri ile en çok kendilerine, ardındanda toplumumuza karşı zararlılar.
Zararlı
olduklarını bilmedikleri için de gayet rahat ve huzurlu olarak karşımıza
çıkabiliyorlar.
***
Bütün
dillerin anası Çerkesceymiş!
Bak sen!
Bize
birilerinin gülmesi için, bizimle dalga geçilmesi için başka ne öne
sürülebilirki. Bir bu kalmıştı.
Hastalık ne
derece ilerlemiş. Bunun ağrısını, sızısını hissetmiyorlar bile.
Toplumun
önüne geçip, toplumu bu yanlışları ile yönlendirmeye soyunuyorlar.
***
Çerkesce bütün dillerin anası olamaz.
Bunu kim
iddia ediyorsa, bilinen tüm en basit bilimsel gerçekleri kabul etmiyor
demektir. Bunu iddia eden kimse dünya öküzün boynuzlarında diyen insanlar
gibidir.
Sadece
gülünüp, geçilir.
Eğer bu
şahsa yardım etme imkanına sahipseniz elinizden geleni yaptığınızda sevap
kazanmış olursunuz.
Ama eğer bu
kişi toplumun önüne geçip, toplum için önemli olan şeylerde karar verici
mekanizma olduğunu düşünüyorsa, artık ona gülünmez.
***
Bu gün beş
yaşındaki bir çocuğa ‘buzul çağı’ nedir diye sorduğunuzda size yüzeysel de olsa
oldukça aydınlatıcı bilgi verebilir.
Buzul
çağlarında kutuplardaki buzul kütleleri daha geniş alanlara yayılırlar.
***
Çerkes
ulusunun oluştuğu topraklar Kuzey Batı Kafkasyadır.
Kuzey batı
kafkasya buzul çağlarında buzulların etkisi altında kalan bir coğrafyadır.
İnsanoğlunun
dünya üzerindeki geçmişi bir kaç on bin yıldan çok daha geriye gider.
Her buzul
çağının başlangıcında, örneğin kuzey yarımkürede, bu bölgelerde yaşayan
bitkilerde dahil olamak üzere hemen hemen canlıların büyük çoğunluğu daha
güneye doğru yaşam alanını değiştirir.
Buzulların
geri çekilmesi ile de aynı şekilde güneyden kuzeye doğru yayılım yönünü
değiştirir.güney yarım kürede de aynısı tersi ile olur.
***
Bu basit
bilgiyi inanın ki 5-6 yaşındaki oğlunuzdan, 9-10 yaşındaki sevimli kız
yeğeninizden bile alabilirsiniz.
Söz konusu
göçler muazzamdır, tahayyülü bile insanı şaşırtır.
Her buzul
çağında otlar, bitkiler, böcekler, insanlar yaşayan hemen hemen bütün canlılar
yaşam alanlarını değiştirirler. Süreç uzun ve karmaşıktır.
Pşıze
(Kuban) nehrini gördüyseniz, Terekten su içtiyseniz, bunların son buzul
çağından kalan buzulların bulunduğu dağlardan damlalar taşıdıklarını
bilirsiniz.
Kısaca
Çerkes ulusunun oluştuğu coğrafyada bu yazgıdan nasibini alagelmiştir.
Bunun
anlamı ise, bu coğrafyanın, tüm insanlık tarihi boyunca başka hiç bir etmen
dahi olmasa bir kaç defa üzerindeki canlı yapısını değiştirmiş olmasının
gerektiğidir.
Her
seferinde Çerkeslerin bu coğrafyadan gitmeleri, ardından da dillerinden hiç
kayıp vermeden geri dönmeleri gerekir. Bunun yanısıra binlerce yıla yayılan bu
göç dalgalarında karşılaşacakları diğer insan topluluklarının dillerinden hiç
etkilenmemiş olmaları da gerekiyor.
El
insaf....aklınız alıyor mu.
5-6 yaşında
bir çocuk size ‘bunun hiç bir mantıki dayanağı olmadığını’ söyleyebilir.
Lafı
uzatmak istemiyorum.
Çerkescenin
kendi yapısı ve leksikolojisinin de bunun doğru olmadığını kanıtlaması üzerinde
durmayacağım. Veya insanoğlunun ırki değişimi gelişimi ile alakalı şeylere de
değinmeyeceğim.
Çünkü
yalnız başına buzul çağlarının dünya tarihinde gerçekleşmiş olması bile
Çerkescenin tüm dillerin türediği bir dil olamayacağının kanıtıdır.
Bu
dönemlerde yaşayan likeninden, mikrobuna, virüsüne, otuna, ağacına, hayvanına
insanına kadar tüm canlıların karşılaştığı muazzam göç akımının, yer
değiştirmesinin olduğu dünyada çerkeslerin ve çerkescenin hiç değişmeden hep
olageldiğine ve diğer dillerin bu dilden türediğine inanmak, bunu hayal etmek
akıl almaz derecede saf insanlara mahsustur.
Dünyada tüm
dillere atalık yapan ilk bir dil falan yok.
Canlıların binlerce yıl sürmüş bu muazzam göç dalgaları
böylesi bir oluşumun her şeyden izole edilmiş olarak bu kadar uzun süre
muhafaza edilip değişmeden-diğerlerinden etkilenmeden kalmış olmasını olanaksız
kılar.
İnanmayın
böylelerine....
İkna etmeye
falan uğraşmanıza da gerek yok.
Onlar acı
hissinden, böylesi bir nimetten mahrum olan ve bunun farkında olmayan kimseler
gibiler. Yoksa kendilerine bu şekilde zarar verirlermiydi.
Kendilerinin
bu şekilde insanların gözünden düşmesine sebep olabilirlermiydi.
Onları
dinlemeyin, siz dinledikçe onlar bununla besleniyorlar.
Kaale
almayın. Ciddiye almayın, çünkü bu saf halleri ile ciddiye alınacak insanlar
değiller.
AÇUMIJ
Hilmi