Blogda Ara

8 Ocak 2013

Biraz insaf; Çerkesce bütün dillerin anasıymış!

Kendisini, genel geçer dünya gerçeklerinden soyutlamış, ilimden-bilimden hiç nasibini almamış, eğitimi sadece kendisine sunulan şeyleri ezberlemek olarak algılamış garip kişileri gördükçe, duydukça üzülüyorum.

Birey olarak kendilerinin içinde bulundukları durumdan külliyen habersizler. Acınası konumlarda kendilerini sergiliyorlar.

Amenna, her biri için eşit derecede üzülüyorum.
Aralarında kelli felli olanları, makam mevki edinmişleri, mal varlıklarını düzmüş bulunanlarıda var. Bu açıdan hiçte üzünülesi durumda değiller.

***

İnsanoğlunun sahip olduğu nimetler arasında en büyük olanlardan birisi de ağrıdır. Ağrının varlığı, insanın acıyı hisssedebilmesi büyük bir nimettir.

Eğer yaşamımızda ağrıları hissetmeseydik, hayatımız daha kısa olurdu.

Ağrılar hastalıkların en önemli göstergeleri arasında yer alır. Onların sayesinde kendimizi daha güvenli ortamlara taşırız. Daha açık olarak anlatmam gerekirse ateşin acısını hissetmeyen birisi ateşten korkması gerektiğini öğrenene kadar yanıp kül olurdu.

Acıyı-sızıyı bilmeyene bunu öğretmek çok zor olsa gerek.

Hatta kişi eğer böylesi bir nimetten mahrum olduğunu bilmiyorsa, işte o zaman işiniz daha da zordur.

***

Konu edindiğim kişilerde ne yazık ki bu konumdalar.

Yaptıklarından dolayı acı çekmiyorlar.

Yaptıklarının, ileri sürdükleri şeylerin doğru olmadığından haberdar dahi değiller.

Ve bu halleri ile en çok kendilerine, ardındanda toplumumuza karşı zararlılar.

Zararlı olduklarını bilmedikleri için de gayet rahat ve huzurlu olarak karşımıza çıkabiliyorlar.

***

Bütün dillerin anası Çerkesceymiş!

Bak sen!

Bize birilerinin gülmesi için, bizimle dalga geçilmesi için başka ne öne sürülebilirki. Bir bu kalmıştı.

Hastalık ne derece ilerlemiş. Bunun ağrısını, sızısını hissetmiyorlar bile.

Toplumun önüne geçip, toplumu bu yanlışları ile yönlendirmeye soyunuyorlar.

***

Çerkesce bütün dillerin anası olamaz.

Bunu kim iddia ediyorsa, bilinen tüm en basit bilimsel gerçekleri kabul etmiyor demektir. Bunu iddia eden kimse dünya öküzün boynuzlarında diyen insanlar gibidir.

Sadece gülünüp, geçilir.

Eğer bu şahsa yardım etme imkanına sahipseniz elinizden geleni yaptığınızda sevap kazanmış olursunuz.

Ama eğer bu kişi toplumun önüne geçip, toplum için önemli olan şeylerde karar verici mekanizma olduğunu düşünüyorsa, artık ona gülünmez.

***

Bu gün beş yaşındaki bir çocuğa ‘buzul çağı’ nedir diye sorduğunuzda size yüzeysel de olsa oldukça aydınlatıcı bilgi verebilir.

Buzul çağlarında kutuplardaki buzul kütleleri daha geniş alanlara yayılırlar.

***

Çerkes ulusunun oluştuğu topraklar Kuzey Batı Kafkasyadır.

Kuzey batı kafkasya buzul çağlarında buzulların etkisi altında kalan bir coğrafyadır.

İnsanoğlunun dünya üzerindeki geçmişi bir kaç on bin yıldan çok daha geriye gider.

Her buzul çağının başlangıcında, örneğin kuzey yarımkürede, bu bölgelerde yaşayan bitkilerde dahil olamak üzere hemen hemen canlıların büyük çoğunluğu daha güneye doğru yaşam alanını değiştirir.

Buzulların geri çekilmesi ile de aynı şekilde güneyden kuzeye doğru yayılım yönünü değiştirir.güney yarım kürede de aynısı tersi ile olur.

***

Bu basit bilgiyi inanın ki 5-6 yaşındaki oğlunuzdan, 9-10 yaşındaki sevimli kız yeğeninizden bile alabilirsiniz.

Söz konusu göçler muazzamdır, tahayyülü bile insanı şaşırtır. 

Her buzul çağında otlar, bitkiler, böcekler, insanlar yaşayan hemen hemen bütün canlılar yaşam alanlarını değiştirirler. Süreç uzun ve karmaşıktır.

Pşıze (Kuban) nehrini gördüyseniz, Terekten su içtiyseniz, bunların son buzul çağından kalan buzulların bulunduğu dağlardan damlalar taşıdıklarını bilirsiniz.

Kısaca Çerkes ulusunun oluştuğu coğrafyada bu yazgıdan nasibini alagelmiştir.

Bunun anlamı ise, bu coğrafyanın, tüm insanlık tarihi boyunca başka hiç bir etmen dahi olmasa bir kaç defa üzerindeki canlı yapısını değiştirmiş olmasının gerektiğidir.

Her seferinde Çerkeslerin bu coğrafyadan gitmeleri, ardından da dillerinden hiç kayıp vermeden geri dönmeleri gerekir. Bunun yanısıra binlerce yıla yayılan bu göç dalgalarında karşılaşacakları diğer insan topluluklarının dillerinden hiç etkilenmemiş olmaları da gerekiyor.

El insaf....aklınız alıyor mu.

5-6 yaşında bir çocuk size ‘bunun hiç bir mantıki dayanağı olmadığını’ söyleyebilir.

Lafı uzatmak istemiyorum.

Çerkescenin kendi yapısı ve leksikolojisinin de bunun doğru olmadığını kanıtlaması üzerinde durmayacağım. Veya insanoğlunun ırki değişimi gelişimi ile alakalı şeylere de değinmeyeceğim.

Çünkü yalnız başına buzul çağlarının dünya tarihinde gerçekleşmiş olması bile Çerkescenin tüm dillerin türediği bir dil olamayacağının kanıtıdır.

Bu dönemlerde yaşayan likeninden, mikrobuna, virüsüne, otuna, ağacına, hayvanına insanına kadar tüm canlıların karşılaştığı muazzam göç akımının, yer değiştirmesinin olduğu dünyada çerkeslerin ve çerkescenin hiç değişmeden hep olageldiğine ve diğer dillerin bu dilden türediğine inanmak, bunu hayal etmek akıl almaz derecede saf insanlara mahsustur.

Dünyada tüm dillere atalık yapan ilk bir dil falan yok.

Canlıların  binlerce yıl sürmüş bu muazzam göç dalgaları böylesi bir oluşumun her şeyden izole edilmiş olarak bu kadar uzun süre muhafaza edilip değişmeden-diğerlerinden etkilenmeden kalmış olmasını olanaksız kılar.

İnanmayın böylelerine....

İkna etmeye falan uğraşmanıza da gerek yok.

Onlar acı hissinden, böylesi bir nimetten mahrum olan ve bunun farkında olmayan kimseler gibiler. Yoksa kendilerine bu şekilde zarar verirlermiydi.

Kendilerinin bu şekilde insanların gözünden düşmesine sebep olabilirlermiydi.

Onları dinlemeyin, siz dinledikçe onlar bununla besleniyorlar.

Kaale almayın. Ciddiye almayın, çünkü bu saf halleri ile ciddiye alınacak insanlar değiller.


AÇUMIJ Hilmi