Ne oldu, ne bitti diye
soruyorlar. Hiç bir şey olduğu yok, hiç bir şeyin de bittiği
yok.
Aman efendim ne kıyametler
kopartmışlar.... Yahu akıl var izan var. Geri çekilmek için, hiç
bir şey yapmıyor olmayı devam ettirmek için her durumda her
şartta bir bahane bulmak üzere psikoloji geliştirmenin anlamını
çözemiyorum.
Aman, susalım, ağzımızı
tutalım, iki vakte kadar sesimizi sakın çıkartmayalım. Gerekirse
düşünmeyelim de, mümkünse vatanımızdan daha uzak bir yerlere
zihnimiz yoğunlaştıralım, olur ya aklımızdan geçenler farkında
olmadan ağzımızdan dökülür.
İyisi mi şöyle bir
pusalım, kafamızı omuzlarımızın arasına gömelim gözlerimizi
de kısalım....
Bahane hazır....
Arkadaşlar susalım olur
mu? Ortada sorun varsa, soruna odaklanmayalım, başka başka
taraflara bakalım, bu sorunla da hiç ilgilenmeyelim, geçiştirmece
davranışlar sergileyelim....
Şimdi yapmamız gereken
budur.
Yapma yahu....
Yeter, bıktık artık!
Yüz elli yıldır, şimdi zamanı değil bir pusalım, mümkünse
sorunu görmezden gelelim, böyle bir şey mümkün değilse bile
‘yinede görmeyelim’ demenin zamanı geçti. Bu davranış şekli
doğru değil.
***
Rusya
federasyonunda, bende dahil olmak üzere bir grup Çerkes aktivist ve
bir Abaza aktivist ilginç bir operasyonla sorguya çekildi.
Olan olaylarla alakalı
başımdan geçenleri Rusca olarak yayınladım. Gereksiz olduğunu
düşündüğüm, yazı içinde çok defa ‘ben’ kelimesi
kullanmak zorunda kaldığımdan o metni türkçe olarak bir daha
kaleme almadım.
Zaten o yazıda muhatap
olduğum kesim Rusca bilenlerdi. İsteyen olursa google çeviriverir.
O çeviri de yeterli
gelir. İnanın yeterli gelir. Zaten kafamızı omuzlarımızın
arasında kısma kararı akılcı değil mi? Kısalım, kısalım
kafamızı daha bir kısalım.
Allahım, kamplumbağa
gibi vücutlarımız olsaydı da, o kafamızı hepten içeri
çekseydik.
Etraftan ‘çıt’ sesi
duymayınca dışarı çıkartırdık.
Atalarımız ne güzel
demiş; her şey güllük gülistanlıkken ‘kim daha güzel’ diye
sorulduğunda kaplumbağa kabuğundan nazlı nazlı başını
çıkartarak ‘BEEEEN’ demiş.
Aman sesinizi çıkartmayın,
etrafta çıt duyulmaz olursa, havada açarsa, o sırtınızdaki
kabukta biraz ısınırsa, birde ‘kim daha güzeli’ diyen bir
soru ile karşılaşırsanız, işte o zaman başınızı
çıkartırsınız....
***
Bizim sorunumuz belli,
nasıl çözeceğimizde belli. Demokratik olarak yaşadığımız
ülkeleride tamamıyla kanunlara uymak kaydıyla, üzerinde
değişiklik yapılması gerekli olan kanunların değiştirilmesi
yolunda tüm demokratik ve kanuni yolları kullanarak çalışmak,
çalışmak, çalışmak...
Sorunumuzun vatan ayağında
olan biten de malum. Konuya eğilen herkes elinden geldiği oranda
emeğini ortaya koymakta.
Burada ne yapıldığını,
yapılamadığını zaten herkes biliyor bir daha bir daha tekrar
etmeye gerek görmüyorum.
Diasporadan
beklenilebilecek tek şey ise sadece kendi üzerine düşeni yerine
getirmesi.....
***
Kısaca size kim ‘başımızı
kabuğun içine çekelim’ diyorsa bilinki bu doğru değil.
Aslında, kendi kabukları
içerisinden başlarını hiçbir zaman dışarı çıkartmamayı
şiar edinenleri kabukları ile dost bir yaşamda bırakmak belki de
en iyisi.
Onlar için yapılabilecek
yegane şey onların kabuklarını cilalamaktır. Çünkü başları
içeride iken kendileri kabuklarının ne kadar kötü durumda
olduğunu bile fark etmemektedirler.
Evet, evet, onlara
yapabileceğiniz en iyi şey, onların kabuğunu cilalamaktır. Sizin
dernekleriniz, federasyonlarınız ne güzel, siz ne kadar
şanslısınız, iyiki Türkiye gibi bir ülke de yaşıyorsunuz vs.
vs....
Ne kadar gizlenselerde,
varlar.... Kabuklarını cilalayalımda dikkat çeksinler....Ayrıca
merak etmeyin başları kabuğun içinde olduğu müddetçe size de
engel olmazlar.
***
Pek çok defa diasporada,
özellikle Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin sorunlarına değindik.
Her birimiz Türkiyedeki
Çerkeslerin en temel sorununun ‘temsil edilmiyor olmaları’
olduğunu biliyor.
Evet, Türkiyedeki
Çerkeslerin ‘temsil edilmeme’ sorunu var. Ortak bir irade ortaya
koyabilmelerini sağlayacak tek yol ise bu sorunu aşmalarından
geçiyor.
Bunun anlamı ise şu;
Derneklerden, vakıflardan, federasyonlardan vs. öte ‘her bölgede
ben çerkesim diyen ve bu irade ile oy kullanarak kendisini temsil
edecek kişiyi seçebilen fertleri temsil eden bir yapı,
meclis.....’
Bundan başka bir yol ve
yöntemi günümüze kadar Türkiyede yaşayan hiç bir Çerkes
yapısı öneri olarak dahi ortaya koymuş değil.
Bu kendi yağımızda
kavrulmamız demektir.
Kendi kendimize
temsiliyetimizi sağlamak demektir.
Bunun anlamı Türkiyedeki
tüm Çerkes görüşlerini bir araya getiren mekanizmanın
oluşturulması demektir.
Bu mekanizmanın ortaya
çıkartılması ise inanın vatanımızdaki halkımızı dahi iyi
yönde etkileyecek, diasporanın oluşturabileceği yegane yoldur.
Bunun eksikliği ne
yazıkki sadece Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin sorunu da
değildir. Tüm Çerkes dünyasını ilgilendiren bir sorundur.
Örneğin, Suriyedeki
karışıklıklar neticesinde can kardeşlerimizin düştükleri
durum, sözkonusu yapının oluşturulmuş olması halinde bambaşka
bir seyir izleyebilirdi.
Aynısı vatanımızdaki
hareketler için bile geçerli....
Biz bir milletiz.
İstesekte istemesekte biz bir milletiz. Her bir parçamızın
eksikliği diğerinin de eksikliği demektir. Ve Türkiyedeki
parçamızın eksikliği böyle bir yapı oluşturmamış olmasıdır.
***
Acıdır ama, bu
eksiklik sadece biz Çerkesler için değil komşu ve akraba diğer
uluslar için dahi hissedilir.
Örneğin son olaylarda
Çerkes aktivistlerlerle birlikte sorguya alınan Abaza Aktivistin
arkasında Abaza diasporası nasıl duruş sergilemiştir malum. Hiç
bir duruş sergilemedi.
Vallahi de yazık
Billahi’de yazık.....
Türkiyedeki Abaza
organizasyonlarının durumu da çok farklı değil. Hatta belki daha
da kötü bir halde onlar bırakın Çerkes sorununu, kendi öz
sorunları olan Abaza ve Abhazya ile alakalı dahi başlarını
bilmediğim bir yere gömmüş durumdalar....
Çerkesya Yurtseverleri
ise ne yazık ki son olaylarda bu konuda sınıfta kaldılar.
Yahu, bir Abaza aktivist
bizlerle birlikte aynı sıkıntı içerisinde iken Adnan’ın,
İbrahim Yağan’ın, Çeş Ruslan’ın parlatılması gibi gözüken
yol izlemenin ne alemi vardı.
Bilmiyormusunuz, bizim
ülkemizde Abazalarda yaşıyorlar... Ve ne yazıkki onların
arkasında pek çok konuda ne Abhazya devleti ne de diasporadaki
uzantıları olan Abaza organizasyonları durmuyor....
Oraya, yanınıza
size destek olmak için diasporada yaşayan bir tane bile Abaza
gelmemiş olabilir. Çok mu zordu ‘Biz
Türkiyede yaşayan Çerkesler olarak Abaza Aktivisti Kambiyev’in
bu konuda arkasındayız’ demek...
Bunu Türkiye’de dile getirebilecek herhangi bir Abaza
organizasyonun olmaması, her hangi bir Abaza ulusuna mensup ferdin
ortaya çıkmaması üzerinize daha büyük sorumluluk
yıkmıyormuydu...
‘Çerkesya
Aktivistlerinin’ arkasındayız demekle bunu ortaya koyduğunuzu
sanıyorsanız, bence yanılıyorsunuz. Ellerinizde Kambiyev’in
resimleri olmalıydı.....
Ne ise, belki günahınıza
giriyorumdur, acele ile böyle olmuştur....
***
Kısaca ‘Türkiye’de
Yaşayan Çerkesler Meclisi-Kongresi’ inşaa etmenin zamanı çoktan
geldi.
Öyle Kaffed’le,
Çerfed’le, çıtıpıtla kendi kabuğu içinde baş sallayan
yapılarla bir adım öne gitmemiz mümkün değil.
İşin garip tarafı, bu
sadece bizim değil komşu ve akraba olan diğer tüm uluslarında en
fazla yararına olacak şeylerden birisi....
Haydi, isteyen yine
kabuğunun içine başını soksun....
Diğerleri ise bir şey
yapmayacaklarsa da en azından kafasını kabuğunun içine
sokanların kabuğunu cilalasın....
Kaffed’i, Çerfedi,
çıtıpıtıyı parlatsın.
En azından ihtişamlı
gözüksünler, çünkü bunu dahi kendileri yapamıyorlar.....
AÇUMIJ Hilmi