Blogda Ara

23 Aralık 2013

Olanlar neydi, kime lazımdı, neden olmuştu bilmiyorum

Geçtiğimiz hafta Cuma günü (13 Aralık), tahminime göre sabah saat sekiz ile dokuz arasında evin içinde bir gürültü ile uyandım. Gözlüklerim olmadan yakını çok iyi göremiyorum (hatta artık eskimiş olan gözlüklerimle de iyi gördüğüm söylenemez), bu yüzden ufacık ekrana sahip olan saate dahi bakmadım.

Yatak odamın kapısının önünde üniformalı bir kaç adam dikiliyordu. Aralarında korkmuş-ürkmüş eşimde, ne olduğunu anlamamış şekilde duruyordu. Aceleyle giyindim.
Bana kimliklerini açarak gösterdiler. Gözlüksüz, görevleri nedir, kimlerdir anlamadan kimliklerine sanki anlıyormuşum gibi bir görüntü vererek baktım.

Çok sakindim, çünkü kanunsuz hiç bir şey yapmadığımı biliyordum. Bu yüzden nasıl olduğunu bilmediğim bir yanlışlık yapıldığına emindim. Çernişev isminde birisini ve uyuşturucu aramak üzerine yetkilerinin olduğunu ihtiva eden bir evrak okudular. O an bu artık bana komik gelmeye başlamıştı.

Ben Çerkeslerin gösterdiği etkinlikleri seviyorum, fakat bu etkinliklerde içki içilmesini anlamıyorum, bu yüzden böylesi etkinliklere dahi iştirak etmiyorum.

Beni tanıyan herkes bir damla bira dahi içmediğimi bilir. Uyuşturucu ise, işte artık bu komik kaçıyordu. Onların benim evime gelmelerine kim sebep olduysa, onları kim gönderdiyse, ‘Hilmi’ye dair böylesi bilgileri onlara sunduysa benim hakkımda hiç bir şey bilmiyor demekti. Külliyen bir hata söz konusuydu.

Konuşmalarından Mıyekuape’den olmadıkları Rostov veya bambaşka bir yerden oldukları anlaşılıyordu veya Mıyekuapeli olup kendisini gizlemek için böyle Rostov’dan gelmiş gibi davranan uzmanlar da olabilirlerdi....

Yüzlerinden anlaşılan; çok tehlikeli, çok ciddi suçlar işlemiş azılı bir suçlu bekledikleriydi (Zaten bu yüzden kalabalık bir grup halinde gelmişlerdi). Bizi gördüklerinde ise böyle olmadığımızı anlamışlardı.

Kitaplarımız hakkında sorular sordular, evin tamamının sözlükler ve klasik eserlerle dolu olması hayretlerini uyandırdı. Yanlarında, Rusca olmayan her şeyi kontrol eden, Çerkesce bilen bir görevli de vardı.

Bir yerleri telefonla aradılar, izahat verdiler, evdeki kitapların klasik eserler olduğunu ona ilettiler.

Şimdi anımsıyorum, yanlarında ufak, korkmuş-ürkmüş askerciklerde vardı. Onlara acıdım, tecrübesiz ve ürkek oldukları belliydi. Geri kalanlar ise korkmadıkları belli fakat yüzlerinden hayretleri ‘biz neden burdayız şimdi’ sorusu okunan spets-uzmanlardı. Askercikler ise ürkektiler, kesin belli, böylesi operasyonlara alışık değiller. Sonradan açığa çıktığına göre bu askercikleri aramaya şahit olmaları için getirmişler.

Her şeyi aradılar, eşyaları, dolapları, ne Çernişev, ne uyuşturucu, ne de silah, hiç bir şey bulamadılar.

Bana hiç olmasa her hangi bir kamuflajım dahi olup olmadığını, ‘yahu balığada mı çıkmıyorsun’ diyerek sordular. Onlar gerçekte ne bulmak istiyorlardı bilmiyorum ama hiç bir şey bulamadılar. Anlaşılan en azından görüntü için dahi olsa bir kamuflaj bulsalardı hoşlarına gidecekti.

Bilgisayarlarımızın başına kendi uzmanlarını oturttular. Bu operasyonu neden yaptıklarını anlamadım, tahminime göre onlarda neden burada olduklarını anlamışta değillerdi.

Bilgisayarları alacaklarını söylediklerinde kalbim kuvvetle atmaya başladı, çünkü son sekiz-on yıldır tüm gücümle hiç durmadan Türkçe-Çerkesce sözlük oluşturmak için çalışıyordum. Hatta yaşadığım son yıllar sadece bu çalışmayı gerçekleştirmek üzerineydi belkide.

Bunu ilettiğimde, evimizde buldukları henüz paketinden çıkartılmamış flash bellek diskine çalışmayı aktarmama müsade ettiler. Daha sonra farkettimki, o anki panikle flash diske bambaşka, işime hiç yaramayacak bir klasörü aktarmışım.

Bana, beni Krasnodar’a götürmeleri gerektiğini, orada sorgulanacağımı, orada her şeyin izah edileceğini aktardılar. Ben karşı durmadım, evimizdeki tüm flash bellekleri, bilgisayar ve lap-top’u paketlediler, ambalaj bantları ile sıkı sıkıya sardılar. Ardından Krasnodara götürdüler.

O zaman, ben bunların Çerkes (Adıge) sorunu ile alakalı bloğumla, yayınladığım yazılarımla ilgili olabileceğini düşündüm. Ne ise de konu kesinlikle herhangi bir Çernişev’le alakalı değildi.

***

Yolda bir süre uyumuşum.

Uyanıp gözlerimi açtığımda Ust-Labinsk yolunda olduğumuzu fark ettim. O zaman şüphelenerek ‘-Krasnodar’a gitmiyormuyuz?’ diye sordum. Onlarsa yolu bilmediklerini şaşırdıklarını söylediler. İşte o zaman anladım, onlar gerçekten ne Adıge Cumhuriyetindenler, ne de Krasnodar eyaletindenler, daha da uzak bir yerdenler.

Tüm o zaman boyunca ‘bu kadar gereksiz bir şey için halkın ne kadarda çok parasını bu yola döktüklerini’ düşündüm. Ayrıca bunun sadece benim başıma geldiğini de düşünüyordum, o zaman diğerlerinden haberim yoktu.

***

Labinsk üstünden Krasnodara ulaştık. Ben Krasnodarı o kadar iyi tanımıyorum bu yüzden beni nereye götürdüklerini bilmiyorum. İki katlı bir binada ufak bir konferans salonu, söylediklerine göre sorgulayıcım ortalarda yok.

Koridorda bulunan koltukta birisi uzanmıştı, ona çok dikkat etmedim. Salonda ise Çeş Ruslan vardı.
Karşılıklı birbirimizle selamlaştık, bizim burada bulunmamız için öne sürülen ‘hiç ilgimizin olmadığı’ sebebe ise ikimizde anlam verememiştik.

O an ben bir Çernişev tanıdığıma emindim ama onun kim olduğunu hatırlamıyordum. Ruslan’la bütün bunların sebebinin aslında olimpiyatlar olduğuna kanaat getirdik. Ruslan, Taşu Yevgenıy’inde burada olduğunu (koridorda uzandığını-uyuduğunu) söyledi. Onu internet üzerinden yazdıkları ile virtüal bir şekilde tanıyordum, orada şahsen de tanıştım. Bekleyerek oturduk, durduk.
Ardından onlar Ziha Amin’in getirdiler, daha sonrada Yehutl’e Yure’yi. O an konuşmalardan Ziha Amin’in ‘Ne Yapmalı’ dediğini işittim. Amin kendisine Çernişev’i sorduklarında onlara Çernişevski ve ünlü eseri ‘ne yapmalı’ yı cevap olarak verdiğini söylüyordu. Birden bende tanıdığım kişinin ‘Ne yapmalı’yı yazan ünlü yazar Çernişevski olduğunu farkettim. Başkada birisini ne tanıyordum nede duymuştum.

***

Orada beklerken, artık başka kimi getirecekler diye düşünmeye başlamıştık. Çünkü peşpeşe hepimizi orada toplamaya başlamışlardı. Spetsler kendi aralarında telefonla haberleşiyor, birbirlerine kaç kilometre kaldığını falan soruyorlardı. Bizse kendi aramızda her getirilenin ardından şakalaşıyor eğer Çerkes aktivistleri topluyorlarsa başka kimi getirirler diye konuşuyorduk. Ne ise en son Adnan’ı getirdiler.

Spetsler bizim panik içerisinde olmadığımızı da görüyorlardı. Bizim en çok ilgilendiğimiz şey ise böylesi sebepsiz getirilişimizdi.
Her hangi bir dayanağı olmadan, cumhuriyetler, eyaletler, federal bölgeler üstü büyük bir makamın bilgisi olmadan böylesi bir operasyon nasıl düzenlenebilirdi?

Ancak, büyük makama sahip fakat Çerkes sorunu ile alakalı hiç bir şey bilmeyen birisi böyle dayanaksız bir operasyonu düzenleyebilirdi, bu ise rahatsızlık verici bir şeydi. Veya böylesi bir makama getirilmiş cahil birisi kendisini göstermek için böylesi bir operasyona kalkışmışta olabilirdi. Ben kendimi son yirmi yıl içerisinde böylesi anlamsız bir durumda hiç bulmamıştım.
Fakat orada bulunanlara da bu konuda bir şey sormadım. İlk önce galiba yanlış hatırlamıyosam Çeş Ruslan’ı sorguya aldılar. Ardından her birimizi bir kaç saat sorguladılar fakat sorguda evlerimizde aradıkları Çernişev’i sorduklarını anımsamıyorum.

Neden Türkiyeden geldiğimi, vatansever olup olmadığımı vb. pek çok şey sordular. Olimpiyat, Türkler, Çerkesler, Xaseler hatta diğer sorguya getirdikleri kişilerle ailece de gidişip gidişmediğimize kadar pek çok soru (sormadıkları şey ise Çernişev’di). Ben bütün sorularını yanıtladım. Laf aramızda fark ettimki yazdığım her şeyi biliyorlar. O an kısa bir süreliğine ‘Ooo, hepsini okumuşlar, o zaman Rusçaya’da çevirmiş olmalılar, eğer bu çevirileri bana verseler ne kadar iyi olur’ diye de düşündüm.

Beni gerçekten huzursuz eden soruları da vardı. ‘Reel olarak Suriye’den gelen Çerkeslere nasıl yardım ediyorsun?’. Bu soru benim gibi çokta varlıklı olmayan birisini elbettуki rahatsız eder, çünkü onlara başlarını sokabilecekleri bir ev veya geçimlerini sağlayacakları bir iş ve benzeri şeyler bulmam-temin etmem mümkün değil, ancak adı bile anılmayacak derecede ufak-tefek desteklerim olabiliyordu. Bu konuda benim ‘suçluluk’ hissetmeme sebep oldular.

Bu minval üzere pek çok başka soruda sordular, sormadıkları ise evimde aradıkları Çernişev ve uyuşturucuydu, bu temayla kendileri bile ilgilenmiyorlardı.

O an, devlet eğer bizimle ilgileniyorsa; Çerkes (Adıge) sorunu ile alakalı bildiğim her şeyi ileterek devletin bu operasyonu düzenleyen o hiç birşeyden haberi olmayan cahil ama böylesi bir operasyonu düzenleyebilecek kadar büyük bir makamı işgal eden memurunun bilgilendirilmesinin faydası geleceğini de düşündüm.
Daha sonra bizi kentin bambaşka bir yerinde bambaşka bir binaya götürdüler. O ana kadar bulunduğumuz yer hiç bilmediğim duymadığım MORO kısaltması ile anılan kuruma aitti. Devletin bu işlerle alakalı işleyişini bilmediğim için daha sonra götürüldüğümüz yerin de neresi olduğunu bilmiyorum. Bu ilk binada sorguya ilk önce alınan Çeş ve Taşu bizden önce zaten bu diğer binaya götürülmüşlerdi.

Artık gecenin ilerleyen saatleriydi. Öğrendiğime göre ilerleyen saatlerde sorgu yapmaları kanun dışıymış, bu yüzden odalara girip çıkıp telefonla kendilerinden daha üst makamlarda olan birilerini arayarak bizi içeride tutup tutmayacaklarını öğrenmeye çalıştılar.

Pazartesi günü yeniden sorgulamak üzere bizleri salma kararını verdiler.

***

O zaman, bu operasyonun daha da geniş bir alanı kapladığını, Kuzey Kafkasya Federal Bölgesindeki Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetlerinden de Kambiyev ve İbrahim Yağanın da bizler gibi tutulduğunu bilmiyorduk.
Bizlerin sorgulandığı bu süreç içerisinde tüm Çerkes dünyasında, Nalçikte, Çerkes’te bizim başımıza gelenlerle ilgilenen insanların toplumsal bir kaynamayı başlattıklarından, hatta bunun dünyada Çerkes’lerin yaşadığı her yere yayıldığından, Rusyadaki demokrat insanlar arasında yankı duyduğundan haberimiz yoktu.

Evden beni aldıklarında, aceleyle, gerektiği gibi kalın giyinmediğim için tüm bu zaman boyunca üşüdüm, soğuk aldım ve başımda çok ağrıdı.

Bizi saldıklarında henüz yasal sorgulama süresi dolmadığı için o saate kadar Çeş Ruslan’ı sorgulamak üzere bıraktılar.

***

Pazartesi gününe kadar salınacağımızı duyduğumuzda, biz kendi aramızda, daha az masraf olsun diye bir araçla gelmenin planlarını yapmaya başlamıştık. Fakat onlar, her birimize, farklı saatlerde gelmemiz için, elimize birer evrak tutuşturdular. Adnan, Taşu ve ben bir araçta Yahıutle Yure ile Ziha Amin başka bir araçta evlerimize kendi imkanlarımızla geri döndük.

Yol boyunca konuşmak için hem takatimiz kalmamıştı hem de bu sebepsiz, dayanaksız, ilginç operasyona imza atan adeta ‘uzaydan gelmişcesine’ bizlerden habersiz makamı işgal eden kişi hakkında konuşmanın çokta anlamı yoktu.
Birisi bana bu anlamsız, dayanaksız operasyonun, anlaşılması zor bir yüksek makam sahibi kişinin eseri olduğunu söylese olanlar zihnimde anlam kazanacaklar. Bu operasyona Mıyekuape, Nalçik, Çerkesk, Krasnodar, Rostovdan katılan çok sayıdaki kişininde operasyonu anladıklarını sanmıyorum

Hastalandım, soğuk aldım, bir kaç gün kafam şiddetli ağrıdı kimseyi arayıp bir şey sormadım, diğer arkadaşları da aramadım zaten telefonları ellerinden alınmıştı.

***

Fakat her şeye rağmen çalışmam gerekiyordu. Ben Adıge Cumhuriyeti Hükümeti Gazetesi olan ‘Адыгэ Макъ’ gazetesinde çalışıyorum. Adıge Cumhuriyeti hükümetinin anadilini yitirmiş veya yitirmekte olan milyonlarla ifade edilecek sayıdaki Çerkes diasporasına seslendiği, hükümetin ve Adıgey’in sosyal-politik olaylarını hükümetin politik çalışmalarını aktardığı bu gazetede Türkçe çevirileri yapıyorum.

Kısaca bana acilen bilgisayar lazımdı. Bu yüzden kredi ile bir lap-top satın aldım. Düşünüyorumda böylesi dayanaksız bir şey yüzünden benim sözleşmem iptal edilecek ve milyonlarla ifade edilebilecek Çerkesce bilmeyen diaspora ile olan enformasyonal bağ kopartılacak. Bizim hükümetin bu konularda dedikoduları bile ne kadar ciddiye aldığı hepimizin malumu. Ne ise artık bu benim şahsi problemim lafı uzatmayayım...

***

Pazartesi günü bir taksi tutarak bana belirttikleri vakitte belirttikleri yere sorgulanmak için gittim. Hapaye Arambıy’de oradaydı. Beni sorguladılar. Kimlik bilgilerimi teyit ettiler. Tercümana ihtiyacım olup olmadığını sordular. Ben gerek olmadığını söyledim. Ardından tek bir soru sordular ‘Çernişev’i tanıyormusun’ cevabım da tek bir kelime oldu ‘Hayır’. İlginç olan ise Çernişev’i bu sefer sormuş olmalarına rağmen evimde aradıkları ‘uyuşturucu ve silahla’ alakalı soru sormayı unutmuş olmalarıydı. Sorgudan çıkınca Arambıy’e bir araçla gelip gelmediğini, kendisinin sorgulanmasını beklememi isteyip istemediğini sordum. O bir araçla geldiğini beklememe gerek olmadığını söylediğinde üç gündür aldığım soğukalgınlığından kaynaklanan baş ağrımında etkisi ile çabucak eve dönmek üzere yola koyuldum.

Geri döndüm dönmesine ama hala bu operasyonun neyin nesi olduğunu, yasal olup olmadığını, hukuki bir dayanağının var olup olmadığını bilmiyorum ve anlamak istiyorum.

AÇUMIJ Mithatıko Hilmi


PS. Arkadaşların ve ilgilenen herkesin bana attıkları mesajlarda, olan olayları anlatmamı istemeleri üzerine daha önce Rusca yazmışolduğum yazıyı orjinaline oldukça sadık kalarak Türkçeye çevirip yayınladım. Büyük bir olasılıkla bu operasyonun ardından, görevi konu ile alakalı yazıları çevirmek olan kişiye de böylesinin daha kolaylık sağlayacağını düşündüğümden daha da ayrıntılandırmadım;