Blogda Ara

27 Aralık 2016

Çerkes Memorocidesi mi, yoksa Türkiyede Çerkesler milli hafıza kaybına uğramaya mı başladılar?

Bundan yaklaşık 100 yıl kadar önce, 1918 yılında Ğobekuaye köyünde büyük  bir katliam yapılmıştı.

19 Nisan  1918’de hiç küçük  sayılmayacak büyüklükte bir köy  olan Ğobekuayeye saldıran askerler köydeki erkekleri yaşlı genç demeden öldürür...

Bu terör Ğobekuaye ve çevresindeki Çerkes köyleri ile de sınırlı kalmaz 24-25 eylül tarihleri arasında Koşhable köyünde de tam  anlamı ile başka bir katliama dönüşür...

Günümüzde dahi bu  katliamların  sebepleri,  bu  saldırılar için kimin  emir  verdiği gibi şeyler hala muallaktadır, çok net  bir sebep veya emir komuta zinciri gözler önüne serilmiş değildir....

Süren bir savaşın cephesinde yer alan köylerin, top atışları altında, savaşın getirdiği yıkımla yıkılması söz konusu  değildir.

Bahis konusu olaylar, silahla karşı durmayan köylere girip halkını katletmektir

Dönem iç savaş dönemidir ama iç savaşın  ardından gelen süreçte de bu  saldırıların-katliamların failleri araştırılıp bulunup sorgulanmış falan değildir.

***



Tesadüfün  dik alası; o tarihler, (11 Mayıs – 4 Haziran 1918) Batum konferansının toplanma  aşamasına  ve konferans dönemine denk  geliyor...

Batumda Almanı, Osmanlısı, Gürcüsü-mürcüsü bir şekilde yıkılan Rus imparatorluğunu paylaşabildikleri kadarıyla paylaşmaya çalışır....

Rivayet olunurki, Almanlar birinci dünya savaşında ‘Türkiyedeki Çerkeslerin vatana geri dönüş konusunda ciddi olduklarını’  düşünmelerine sebep olacak istihbarat bilgisi toplamışlar...

Vs. vs...


İşin doğrusu bu konu  ile ilgili olarak hiç  bir yerde hiç bir belge vs. arama  ihtiyacı bile duymuş değilim....


***


Batum Konferansının genel içeriğinin Kafkasya’nın bir şekilde bölüştürülmesi olduğunu bilmek içinse müneccim olmaya da gerek yok...

O dönemin - birinci dünya savaşı yıllarının Çerkes elitlerinin, özellikle Osmanlı ordusunda yer  alan Paşaların falan-filan Kafkasyaya Çerkesyaya ilgisini, ‘geri dönüşün olabileceği’, tüm Kafkas ülkelerinin Rusya hegamonyasından kurtarılacağı kanaatleri de hepimizin malumu...

Alman istihbaratının Çerkeslerin o tarihlerde vatanlarına dönmek için duydukları ümidi istatiksel veri halinde araştırmış olması ise belki sadece tarih bilimi açısından ilgimi-ilgimizi çekebilir...

Yani sadece hepimizin bildiği-duyduğu şeyleri pekiştirmek açısından ilgi duyulabilir bir şeydir.

***

Her şey içinde yaşandığı gün ile değerlendirilmeli; 1918 öncesi Osmanlısının Almanyasının Rusyayı yenebileceğine inanan, bu iki  büyük devletin de bu yöndeki propaganda ve teşviklerine maruz kalan Çerkeslerin sonuna kadar  ümitlenmesi gayet anlaşılır bir şeydir...

Batum konferansının yapıldığı günlere (ne hikmetse) tesadüf eden Ğobekuaye-Koşhable katliamlarının ters etkisini yok görmek ise biraz safdillilik  olsa gerek...

Ardından savaşı, birinci dünya savaşını kaybeden Almanya ve  Osmanlı....

Bir de Çerkeslerin büyük çoğunluğunun geri döneceği-dönebileceği Batı Çerkesyada yapılmış olan vahşi-acımasız diz boyu kan dökülen katliamlar...

1918 sonrası da böyle bir ufuk taşır....

***

Muhakkak tesadüfen (!) bu katliamlar böylesi bir döneme denk gelmiştir...

Böyle, aksi yönde propaganda amacı falan yoktur (!!!!) ...

Belki de vardır...

Bilmiyoruz, bu konuda hiç kimsenin ortaya koymuş olduğu bir  çalışma yok....

En basit yoldan yapabileceğimiz şey ise 'bu sadece tesadüftür' diyerek geçmektir, böylesi bir yaklaşımda olur biter...

***



Uzun lafın kısası 1918 ile 1919 aynı değildir.

1918’de bu katliamları yapanlar-kızıllar, 1920 lerde gelin kucağımızı açtık deseler (ki şifahi olduğu görülür şekilde belge ile de henüz kanıtlanamayan bir diplomatik teşebbüs de olmuş ama) reel durum-sunum aynen böyledir...

1918 yılı ve öncesinde Alman istihbaratı yüzde yüz çerkesler vatanlarına dönecekmiş diye bilgi toplamış olsa dahi durum bu minval üzerinedir...

Azizim ne denilirse denilsin, bu gün kabul etmek istemesek dahi rivayet olunan o Sovyet daveti günlerinde durum bu hal üzerineydi...

Diaspora Çerkesleri o günlerde, içli Ğobekuaye ğıbzesini ellerinden bir şey gelmeden hiç bir şey yapamadan dinliyorlardı...

90'lı yıllarda Adıgeyden Türkiyeye araştırma gezisi yapmak üzere gitmiş olanlar aradan geçmiş bu kadar zaman olmasına rağmen yaşlılarımızdan bu ğıbzeyi bir defa daha derlemişler...

Eee, milli hafıza böyle bir şey....

***


Günümüzde, şayet bu bilgiler kasıt içerir şekilde sadece bir yönlü olarak sunuluyor ise;

İşte bunun adı memoricide’dir....


Hafızanın katlidir.  


Yok bu sadece, asimile olmanın getirdiği, genocid ardılı olmanın ortaya çıkardığı durumun tezahürü ise, yani bir şekilde milli hafızanın kaybedilmeye  başlanmış olması ile sunuluyorsa durum başkadır.

O zaman '-Artık 2000'li yıllarda böyle olmaya başladı, asimilasyonda yeni bir aşamaya geçildi galiba' der, üzülürüz..

Ben bu olayın, bu tek yönlü aktarımların memoricide – ‘hafızanın katli’ neticesinde olduğu konusunda şüpheliyim.

Yalnız başına bu olay - aktarım ele alındığında,  aklıma gelen şey; milli hafızanın (en azından Türkiye ayağında) kayıpların yaşanmaya başlandığı gözlemidir.

AÇUMIJ Hilmi