Bundan yaklaşık
100 yıl kadar önce, 1918 yılında Ğobekuaye köyünde büyük bir katliam yapılmıştı.
19 Nisan 1918’de hiç küçük sayılmayacak büyüklükte bir köy olan Ğobekuayeye saldıran askerler köydeki
erkekleri yaşlı genç demeden öldürür...
Bu terör
Ğobekuaye ve çevresindeki Çerkes köyleri ile de sınırlı kalmaz 24-25 eylül
tarihleri arasında Koşhable köyünde de tam
anlamı ile başka bir katliama dönüşür...
Günümüzde dahi bu katliamların sebepleri, bu saldırılar için kimin emir verdiği gibi şeyler hala muallaktadır, çok net bir sebep veya emir komuta zinciri gözler önüne serilmiş değildir....
Süren bir savaşın
cephesinde yer alan köylerin, top atışları altında, savaşın getirdiği yıkımla
yıkılması söz konusu değildir.
Bahis konusu
olaylar, silahla karşı durmayan köylere girip halkını katletmektir
Dönem iç savaş
dönemidir ama iç savaşın ardından gelen süreçte de bu saldırıların-katliamların
failleri araştırılıp bulunup sorgulanmış falan değildir.
***
Tesadüfün
dik alası; o tarihler, (11 Mayıs – 4 Haziran 1918) Batum konferansının
toplanma aşamasına ve konferans dönemine denk geliyor...
Batumda Almanı, Osmanlısı,
Gürcüsü-mürcüsü bir şekilde yıkılan Rus imparatorluğunu paylaşabildikleri
kadarıyla paylaşmaya çalışır....
Rivayet olunurki,
Almanlar birinci dünya savaşında ‘Türkiyedeki
Çerkeslerin vatana geri dönüş konusunda ciddi olduklarını’ düşünmelerine sebep olacak istihbarat bilgisi
toplamışlar...
Vs. vs...
İşin doğrusu bu konu ile ilgili olarak
hiç bir yerde hiç bir belge vs.
arama ihtiyacı bile duymuş değilim....
***
Batum
Konferansının genel içeriğinin Kafkasya’nın bir şekilde bölüştürülmesi olduğunu
bilmek içinse müneccim olmaya da gerek yok...
O dönemin - birinci
dünya savaşı yıllarının Çerkes elitlerinin, özellikle Osmanlı ordusunda
yer alan Paşaların falan-filan Kafkasyaya Çerkesyaya ilgisini, ‘geri dönüşün olabileceği’, tüm Kafkas
ülkelerinin Rusya hegamonyasından kurtarılacağı kanaatleri de hepimizin
malumu...
Alman istihbaratının
Çerkeslerin o tarihlerde vatanlarına dönmek için duydukları ümidi istatiksel
veri halinde araştırmış olması ise belki sadece tarih bilimi açısından
ilgimi-ilgimizi çekebilir...
Yani sadece
hepimizin bildiği-duyduğu şeyleri pekiştirmek açısından ilgi duyulabilir bir
şeydir.
***
Her şey içinde
yaşandığı gün ile değerlendirilmeli; 1918 öncesi Osmanlısının Almanyasının
Rusyayı yenebileceğine inanan, bu iki büyük
devletin de bu yöndeki propaganda ve teşviklerine maruz kalan Çerkeslerin sonuna kadar ümitlenmesi gayet anlaşılır bir şeydir...
Batum
konferansının yapıldığı günlere (ne hikmetse) tesadüf eden Ğobekuaye-Koşhable katliamlarının ters etkisini
yok görmek ise biraz safdillilik olsa
gerek...
Ardından savaşı,
birinci dünya savaşını kaybeden Almanya ve
Osmanlı....
Bir de
Çerkeslerin büyük çoğunluğunun geri döneceği-dönebileceği Batı Çerkesyada yapılmış olan vahşi-acımasız diz boyu kan dökülen katliamlar...
1918 sonrası da
böyle bir ufuk taşır....
***
Muhakkak tesadüfen (!) bu katliamlar böylesi bir döneme denk gelmiştir...
Böyle, aksi yönde propaganda amacı falan yoktur (!!!!) ...
Belki de
vardır...
Bilmiyoruz, bu
konuda hiç kimsenin ortaya koymuş olduğu bir
çalışma yok....
En basit yoldan yapabileceğimiz şey ise 'bu
sadece tesadüftür' diyerek geçmektir, böylesi bir yaklaşımda olur biter...
***
Uzun lafın kısası 1918 ile 1919 aynı değildir.
1918’de bu
katliamları yapanlar-kızıllar, 1920 lerde gelin kucağımızı açtık deseler (ki şifahi olduğu görülür şekilde belge ile de henüz kanıtlanamayan bir diplomatik teşebbüs de olmuş ama) reel durum-sunum aynen böyledir...
1918 yılı ve öncesinde Alman
istihbaratı yüzde yüz çerkesler vatanlarına dönecekmiş diye bilgi toplamış olsa dahi durum bu minval üzerinedir...
Azizim ne denilirse denilsin, bu gün kabul etmek istemesek dahi rivayet olunan o Sovyet daveti günlerinde durum bu hal üzerineydi...
Diaspora Çerkesleri o günlerde, içli Ğobekuaye ğıbzesini ellerinden bir şey gelmeden hiç bir şey yapamadan dinliyorlardı...
90'lı yıllarda Adıgeyden Türkiyeye araştırma gezisi yapmak üzere gitmiş olanlar aradan geçmiş bu kadar zaman olmasına rağmen yaşlılarımızdan bu ğıbzeyi bir defa daha derlemişler...
Eee, milli hafıza böyle bir şey....
***
Günümüzde, şayet bu
bilgiler kasıt içerir şekilde sadece bir
yönlü olarak sunuluyor ise;
Hafızanın
katlidir.
Yok bu sadece, asimile olmanın getirdiği, genocid ardılı olmanın ortaya çıkardığı durumun tezahürü ise, yani bir şekilde milli hafızanın kaybedilmeye başlanmış olması ile sunuluyorsa durum başkadır.
O zaman '-Artık 2000'li yıllarda böyle olmaya başladı, asimilasyonda yeni bir aşamaya geçildi galiba' der, üzülürüz..
Ben bu olayın, bu tek yönlü aktarımların memoricide – ‘hafızanın katli’ neticesinde olduğu konusunda şüpheliyim.
Yalnız başına bu
olay - aktarım ele alındığında, aklıma gelen şey; milli hafızanın (en azından Türkiye
ayağında) kayıpların yaşanmaya başlandığı gözlemidir.
AÇUMIJ Hilmi