Blogda Ara

15 Ocak 2010

Yetmiş İki Buçuk


Buçuklu rakamlar biraz eksik birazda fazladırlar. Kuzey Kafkasyalılar olarak dağıtılmışlığımızın tanımlamasında yetmiş iki buçuk ülkeye savrulmuşuz demek kulağa daha doğru geliyor.

Kimisi az bağımlı, kimisi çok bağımlı, bir diğeri ise tamamen sömürge sayılabilecek ülke, memleketler, aralarında sömürgeci olanı da var; sömüreni de var. Şeriatla yönetileninden sosyalizmle yönetilenine, Yahudi devletinden Hıristiyan devletine kadar çeşitli ülkelerin vatandaşlığına K.Kafkasyalılar sahip.
Üzüm üzüme baka baka kararırmış misali bulundukları her yerde isteseler de istemeselerde aralarında yaşadıkları toplumlardan etkilenmişler. Bu da çok doğal. Suriye’de yaşayanların oluşturdukları yapılanmalarda baas; Kafkasya’dakilerin ise Rus usulü sosyalizmin; yeni yeni başlayan yabani kapitalizmin etkileri olması, Ürdün’de monarşi yanlılarının derneklerde bulunması da bu yüzden.
Kuzey Kafkasyalıların Türkiye’de yaşayanlarının oluşturduğu yapılarda elbette ki Türkiye’nin politik yapısından, kültüründen etkilenmiş durumda.
Cumhuriyetin kurucu ivmesi olan mantığın Kafkas derneklerinde yaşam bulması bu sebepten mümkün olmuştur. Türkiye devletinin yaklaşık asra varan sürede kendisini oluşturan tüm toplumlara karşı yürüttüğü ikna politikası et-tırnak benzetmeleri, “Ne mutlu Türküm diyene” ifadeleri benzer izdüşümleri ile bizim derneklerimizde de güç buldu.
Evet, kuruluşlarında asimilasyona karşı tavır sergilemek ana amaçlarından olmasına rağmen farkında olunmadan günümüzdeki yapısına büründü derneklerimiz. Türkiye genelindeki Kuzey Kafkasyalıların büyük çoğunluğunu oluşturan Adıgeler, Türk devletinin söylemini özümsemiş bir şekilde Çerkes kelimesini derneklerde kullanmağa başladılar.
Sovyetlerin dağılması ile ne yazık ki anavatan K.Kafkasya ile de yeterince iletişim kurulamadı. Bunun pek çok (herkesçe de bilinen) sebebi olmasına rağmen bu yazımızın konusu olmadığı için değinmeden geçiyorum. Bu iletişimsizlik aslında Kuzey Kafkasya’da Türkiye’deki Kafkas dernekleri tarafından benimsenip ön plana çıkartılan Çerkes- Kafkas (Kuzey Kafkasya) anlayışının diğer ülkelerde yaşan Kafkasyalılar arasında var olmadığının anlaşılmasına imkân vermedi.
Evet, Kuzey Kafkasya’da yaşayan halklar arasında bir dayanışma var. Bu dayanışma Türkiye’de şu an anlaşılan şekle hiç benzemiyor. Anavatandan sürülmemizin ardından yaşayan ilk nesillerdeki anlayış.
Yüzyıllar öncesinden kök bulan dünyanın diğer coğrafya’larından farklı bir sosyal yapılanmanın neticesinde oluşmuş ardından gelen işgal ile şekillenmiş, enternasyonalizm’in halkların kardeşliği ilkesinden etkilenmeler taşıyan bir değişik birliktelik.
19. yüzyılın Adıge coğrafyasında devlet oluşturma çabaları esnasında iktidarı ele geçirip bir hanedan oluşturma (hırsı ile diyerek yorumlayabileceğimiz) çalışmalar yapan Abate ailesini aklınıza getirin. Başarılı olmadıkları için günümüzde ve hatta olayların yaşandığı dönemde hain olarak anılan bu ailenin fertlerini Abate Besleney, Abate Wubıh... anımsamış olmalısınız.
Kendileri Şapsığ olmasına rağmen Wubıh, Besleney diye anılıyorlardı. Atalık sistemi o dönem Kafkasya’da tüm ihtişamı ile yaşıyordu. Ailenin bir oğlu Wubıhlar tarafından p’ur olarak yetiştirildiğinden Wubıhça’yı anadili gibi biliyor diğeri ise Besleney lehçesi ile konuşuyordu. Başka ailelerin çocukları başka milletlerce yetiştiriliyordu. Dolayısı ile aynı anne babadan olan kardeşler farklı anadillere sahip olabiliyorlardı.
Bu gelenek daha ziyadesi ile toplumu yönlendiren varlıklı söz sahibi sülaleler arasında yaşam buluyordu. Fakat tüm Kuzey Kafkasya’da sayısı bir kaç yüzden milyona ulaşan halklar arasındaki hoşgörünün de temeli oluyordu. Bu yüzden dünyanın başka bir coğrafyasında yaşıyor olsalardı yüzlerce yıl önce yok olmaları doğal karşılanacak az sayıda nüfusa sahip halk, günümüze kadar Kuzey Kafkasya’da yok olmadan, küçük görülmeden varlığını sürdürebildi. Dış ve iç tehlikelere karşı bir araya çabuk gelebilen farklı milletlerden bile oluşabilen toplumsal bir oluşumumuzdu bu. Wubıh olmak, Abhaz olmak birbirinden farklı olmak anlamına gelmiyordu. Zorluk ve refah günlerinde bir araya gelen bu insanların birlikteliği yeniden bu yapıyı güçlendiriyordu. Günümüze kadar bu yapı etkisini Kafkasya’da sürdürdü.
Kökenine biraz değindiğim bu Kafkasyalılık anlayışı hiç bir zaman özellikle son dönemlerde Türkiye’de görülen Çerkes anlayışına benzer bir yapı sergilemedi. Türkiye’deki yapı ise benim yorumuma göre asimile olmanın (farkında olmadan olduğunu düşündüğüm) T.C. politikalarının bizim toplumumuza olan yansımalarından ibaret.
Türkiye devleti son yıllarda sırtındaki bu (abartılmış Türklük) kamburundan kurtulmaya çalışmakta. Kuzey Kafkasyalılarda bu bağlamda olacak gelişmeler karşısında sessiz kalamamakta. Fakat T.C. bu açılımı yapmak üzere ne kadar zorlanıyorsa bizim toplumsal kitle örgütleri de aynı derecede zorlanıyorlar. İlerici geçinen Türk aydınları ne kadar zorlanıyorsa bizim ilerici aydınlarımızda o kadar zorlanıyorlar.
Derneklerin büyük çoğunluğunun oluşturduğu yapılar kendi aralarında açılım yapabilseler, yapabilseydiler şu an Türkiye gündemi biraz daha farklı olurdu. Derneklerimiz açılım yapamıyorlar. Oluşturdukları federasyon (Benim Türkiye dışından gördüğüm kadarı ile) T.C. hükümeti ile kol kola. Çünkü her ikisinde de açılım yapmanın gerekliliğinin farkında olmalarına rağmen yapamamanın sancısı var.
Aydınlarımızda Türk aydınlarının konumundalar. Yukarı tükürsen sakal aşağı tükürsen bıyık...
Kuzey Kafkasyalılar kendi açılımlarını yapamadıkça Türkiye’deki gelişmelerden yeterince faydalanamayacaklar. Kendi kendimize zarar vermeden açılımımızı yapmalıyız. Abhaz Dernekleri Federasyonu oluşturulması çabalarını uygun bir şekilde Kafkas Dernekleri Federasyonu desteklemeli. Kafkas Dernekleri bölgelerindeki yoğunluğa göre yeniden şekillenmeli. Kısaca Türkiye’deki açılımı beklemeden bizler açılmalıyız.
Kendi açılımımızı yaptığımızda özümüze dönmüş olacağız. Yetmiş iki buçuk ülkenin yetmiş iki buçuk politikasından nem kapan yapımız asimilasyonumuzun da bir belirtisi.
Adıghe-Abaza birlikteliğinden bahsederken Çerkes tanımlaması ile sadece bu ikisini değil her Kuzey Kafkasyalıyı anlayarak herkese de böyle olduğunu kabul ettirmeğe çalışarak kendi faşizmlerimizi doğuruyoruz.
Ben bir Adıge olarak Abhaz Dernekleri Federasyonu kurulmasına canı gönülden katılıyorum. Adıge dernekleri kurulup onlarında bir federasyonu olmasını istiyorum. Tüm diğer Kuzey Kafkas halkları içinde aynı şeyin gerçekleşmesi en büyük temennilerimden.
Bu görüşüme karşı çıkacak Abazalar-Adıgeler var olduğunu da biliyorum. Hatta bu görüşü bölücülükle de yargılayabilirler. Böyle olmadığını bildiğim için kalben de çok rahatım.
Abhazya kurtuluş savaşı esnasında Abhazya’da bir müddet bulundum. Burada Abhazya’nın kurtuluşu için çaba sarf eden Diaspora’dan gelen, Kuzey Kafkasya’nın çeşitli bölgelerinden gelen yüzlerce farklı milletten dostum oldu. Halada dostluklarımız sürüyor. Samimiyetlerine sonsuz derecede güvenim olan bu insanların arasında Türkiye’deki Abhaz, Adıge ve diğer K. Kafkasyalıların kendi adlarına örgütlenmelerine karşı çıkacak bir kişi yok.
Abhazya’ya yerleşmiş, Abhazya’nın kurtuluşu için elinden gelen tüm emeği sarf etmiş köklü bir Adıge sülalesinden olan bir arkadaşım sülale ismine (-ba) ekini ilave ederek vatandaşlığını aldı. Bunu yaparken hiçbir Abazanın onu zorladığı da yoktu. Yine bir başka Abhaz arkadaşımda sık sık Adıgey’e ziyaretimize geliyor. Şaka ile karışık (Gerçeklik payı da oldukça yüksek) bir şekilde Adıge birisi ile evlenmeliyim çocuklarım Abazaca’nın yanısıra Adıghece’de bilmeli diyor.
Onlardan bahsediyorum. Çünkü onlar gerçek anlamda Adıge ve Abhaz halkları için neler yapabileceklerini kanıtlamış, söyledikleri ile yaptıkları birbiri ile çelişmeyen insanlar. Ve adım gibi emin olarak söylüyorum ki her ikisi de Adıge ve Abhaz Dernekleri Federasyonları oluşturulmasına canı gönülden katılırlar.
Çünkü onlar yetmiş iki buçuk devletin bakış açısı ile değil kendi uluslarının bakış açısı ile olaya yaklaşıyorlar.
Kendi açılımımızı tamamladığımız günleri görmek dileği ile...


Açumıj Hilmi Özen


Cherkessia.net


Not: Bir önceki ‘deneme’ yazımda farkında olmadan Kaffed ifadesi kullanmam gereken yerlerde Kafder ifadesini kullandığım için okuyuculardan ve Kaffed yönetiminden özür diliyorum. Yanlışımın farkına vararak maillerle beni uyaran dostlarıma da teşekkür ediyorum.