Bu yazı dizisini biraz ihmal ettim, farkındayım. Ama durumda bir değişme
olmadığı için her gün de güncelliğini koruduğunu biliyorum.
Böylesi şeylerin bir günde değişmeyeceğini de çok iyi biliyorum.
Bir günde kısa bir sürede değişmeyecek şeylerden bahsetmişken özellikle
Çerkes toplumsal örgütlerinde vatan-diaspora ayrımı olmadan çalışanların bazılarında gördüğümüz
rahatsızlığa değinelim.
***
Çerkeslerde demokrasi tarihin eski dönemlerinden başlayan köklere sahiptir.
Nart destanlarının oluşturulduğu çağdan günümüze Çerkesler demokratik
eğilimleri yüksek olan bir toplumdurlar.
Demokrasiyi (dünyadaki diğer toplumlardan farklı niteliklere sahipte olsa) belki de dünya
üzerinde en çok içselleştirmiş toplumlar arasında yer alırlar.
Feodal yapıların oluştuğu dönemlerde dahi demokrasi işlerliliğini
korumuştur.
Pşı-vorklara sahip kesimlerimizde de onların oluşturduğu xaselerde
oylamalar yapıyorlardı. Toplumu daha geniş kapsayan Lepkh Xase-Zefes’lerde feodallerin etkin
olduğu bölgelerde pşı-vorklerin oylama ile aldıkları kararlar fekotl’lerin
olduğu bölgelerde oylama ile alınan kararlarla eşit rol oynuyordu.
Çerkesler demokrasinin oylama kısmına çok aşinalar. Binlerce yıldır
toplumlarının işleyişini bu usulle yapmaktalar.
***
Bizde oylama geleneği çok köklü isede, dünyanın diğer halklarından
farklılık ta gösterir.
Çerkeslerin Xase’leri oybirliği veya oybirliğine yakın oy çoğunluğu ile
işlerdi.
Böyle şey olur mu, bilmem ne sosyoloji kitabında ki demokrasi maddesinde bu
yer almaz diyebilirsiniz.
Evet sosyoloji kitaplarında benzer yapı aradığınızda bunu binlerce yıla
yaymış başka toplumlar bulabilirmisiniz bilmiyorum. Bildiğim şey ise
sosyolojinin var olan sosyal olayların değerlendirmesini yapan bilim olduğudur.
Ve bizde bu var.
***
Oybirliğine yakın çoğulculuk ise aslında bir nevi diktatöryanın varlığıdır.
Oybirliğinin sağlanamadığı konular ise kanlı çatışmaları dahi birlikte
getirmiştir.
Örneğin 19. yüzyılda Muhammed Emin ve Zanıko Sefer’in partileri (belkide
taraftarları) arasındaki savaş oybirliğinin sağlanamaması neticesinde olmuştur.
Oybirliğine yakın sonuçlara da basit örnekler verecek olursak 18.
yüzyılın son yıllarındaki feodal yapıya karşı verilmiş iç savaş ve neticesinde toplumdan
kopan Grun’ların Rusya’ya iltica etmeleri ve Çerkes-Rus savaşları bitene
kadar Rus Çarlığı tarafında yer almalarından tutun 19. yüzyılda Abate Besleney
ve taraftarlarının toplumdan tecrit
edilmesine kadar tarihimizde önemli yeri olan olayları aklınıza getiriniz.
***
Köklü bir oylayabilme-demokrasi geleneğine sahip olan Çerkesler günümüzün
dünya demokrasilerinin genel geçer temel noktası olan oy çokluğu’nun
işletilmesi mekanizmasını henüz içselleştirememiştir.
Birey olarak her bir ferdimiz oy çokluğunun gerekliliğini kabul etmekle
birlikte bunu ne yazık ki henüz içselleştirememiş
olduğumuzdan işler kılamıyoruz.
Bunun vatanımızda kurulu olan devlet yönetimlerimizde çokta farklı olduğunu
düşünmeyin.
Örneğin dünyanın sayılı zenginleri arasında yer alan Cumhurbaşkanlığı
döneminde (iyi kullanılamamış olmakla birlikte) Adıgey’e azımsanmayacak sermaye
akışı sağlayan Şevmen Hazret günümüzde Başkan olmadığı için hiç
gözükmemektedir. (Aslında Thakuşıne Aslan’ın seçimi’de ne kadar demokratiktir
tartışılabilir)
Suriye sorununda Şevmen’in sadece ekonomik desteğinin sağlanmasının bile ne
kadar önemli olduğu herkesin malumudur....
***
Tüm toplumsal hareketlerimizde gördüğümüz şu hususu aklınıza getirin.
Her dernek yönetim kurulu seçimi, bir grubun dernekten kopmasına vesile
olur. Her birimiz oylamanın çoğunluk kararı olduğunu belirtirken oylamanın
sonunda azınlık durumuna düştüğümüzde tamamen dernekten ayrılmayı daha kolay
kabul edebilmekteyiz.
İşte bu durum bizim tarih içerisinde devletleşememizinde altında yatan
şeylerdendir.
Bütün bunları anlatma sebebim STK’larımızda sıkça gördüğümüz kopma ve
ardından nerede ise tamamen mücadeleden ayrılma noktasına ulaşan hareketlerle
bahsedeceğim rahatsızlığın karıştırılmaması içindi.
***
Gördüğünüz-bildiğiniz gibi Çerkes sorunu çok komplike ve büyük bir
sorundur.
Dünyanın dört bir tarafına dağıtılmış olmaktan tutun kendi öz yapılarımıza,
yaşadığımız coğrafyaların yapılarına kadar içiçe geçmiş çözümü temelde bizle,
bizden başlayan büyük bir sorun yumağı.
En ufak bir rahatsızlığı olmayan her Çerkes bilir ki, bu sorun bir günde,
üç ayda, üç yılda, otuz yılda çözülüp nihayete eriştirilebilecek değildir.
***
Altı ay, altı yıl, dernek yönetiminde bulunmuş, elektirik su parası ödemiş,
aklıma şimdi gelmeyen başka başka
sıkıntılar görmüş birisinin şöyle söylediğini duyarsınız.
- Ya, o kadar emeğim var, bunlar adam olmaz, hiç bir ilerleme yok, olmaz...
Bu kadar çok şey yaptım hala yola gelmediler..Ve devam eden daha ağır sözler....
İşte bu bir rahatsızlıktır. Hem de oldukça sık gördüğümüz rahatsızlıklardan
birisidir.
Milletin yüzyılları aşan birikmiş bu sorunlar yumağını kendisinin üç günde
çözeceğine olan inancının getirdiği rahatsızlıktır.
Beyimiz, kendisini süpermen gibi görmektedir. Derneğin sigortasını
değiştirince, Maykop caddelerinde elinde bayrak dolaşınca sorunlar hemen
çözülmelidir. Süper kahraman ya. On günde, on yılda, otuz yılda bu sorunlar
çözülmeyecekse ne demeye çalışmalı.
Beyimiz süper kahraman olmasına süper kahramandır da, halkta iş yoktur.
Şimdiye kadar ele aldığım değindim rahatsızlıklar arasında belki de en
ağırı budur. Böylesi rahtsızlığa yakalanmış olan kişilerle karşılaştığınızda
benim şahsen elde ettiğim tecrübeye göre hiç konuşmamak, mümkünse anında bir
bahane ile onun yanından uzaklaşmak en iyisidir.
Çünkü dile getirebileceğiniz her şeyi aslında kendisi de bilir, bunları
farklı değerlendirmesinin kökeninde millete olan güveninden-güvensizliğinden ziyade kendisinin
olağanüstülüğüne olan inancının bozulması yatıyordur belki de.
Kolay mı, O’nun gibi bir süper güç bu sorunu üç günde çözemediyse süper
güçlük nerede kaldı.
Sizler böyleleri ile karşılaştığınızda ne yapıyorsunuz bilemiyorum. Ama dikkat
edin, karşınızda kendisini bir dönem
süper kahraman saymış birisi var.
AÇUMIJ Hilmi