Blogda Ara

13 Temmuz 2013

Aman dikkat, o biraz rahatsız! (V)

Bu yazı dizisini biraz ihmal ettim, farkındayım. Ama durumda bir değişme olmadığı için her gün de güncelliğini koruduğunu biliyorum.

Böylesi şeylerin bir günde değişmeyeceğini de çok iyi biliyorum.

Bir günde kısa bir sürede değişmeyecek şeylerden bahsetmişken özellikle Çerkes toplumsal örgütlerinde vatan-diaspora ayrımı  olmadan çalışanların bazılarında gördüğümüz rahatsızlığa değinelim.

***

Çerkeslerde demokrasi tarihin eski dönemlerinden başlayan köklere sahiptir. Nart destanlarının oluşturulduğu çağdan günümüze Çerkesler demokratik eğilimleri yüksek olan bir toplumdurlar.

Demokrasiyi (dünyadaki diğer toplumlardan farklı niteliklere sahipte olsa) belki de dünya üzerinde en çok içselleştirmiş toplumlar arasında yer alırlar.

Feodal yapıların oluştuğu dönemlerde dahi demokrasi işlerliliğini korumuştur.

Pşı-vorklara sahip kesimlerimizde de onların oluşturduğu xaselerde oylamalar yapıyorlardı. Toplumu daha geniş kapsayan  Lepkh Xase-Zefes’lerde feodallerin etkin olduğu bölgelerde pşı-vorklerin oylama ile aldıkları kararlar fekotl’lerin olduğu bölgelerde oylama ile alınan kararlarla eşit rol oynuyordu.

Çerkesler demokrasinin oylama kısmına çok aşinalar. Binlerce yıldır toplumlarının işleyişini bu usulle yapmaktalar.

***

Bizde oylama geleneği çok köklü isede, dünyanın diğer halklarından farklılık ta gösterir.

Çerkeslerin Xase’leri oybirliği veya oybirliğine yakın oy çoğunluğu ile işlerdi.

Böyle şey olur mu, bilmem ne sosyoloji kitabında ki demokrasi maddesinde bu yer almaz diyebilirsiniz.

Evet sosyoloji kitaplarında benzer yapı aradığınızda bunu binlerce yıla yaymış başka toplumlar bulabilirmisiniz bilmiyorum. Bildiğim şey ise sosyolojinin var olan sosyal olayların değerlendirmesini yapan bilim olduğudur. Ve bizde bu var.

***

Oybirliğine yakın çoğulculuk ise aslında bir nevi diktatöryanın varlığıdır. Oybirliğinin sağlanamadığı konular ise kanlı çatışmaları dahi birlikte getirmiştir.

Örneğin 19. yüzyılda Muhammed Emin ve Zanıko Sefer’in partileri (belkide taraftarları) arasındaki savaş oybirliğinin sağlanamaması neticesinde olmuştur.

Oybirliğine yakın sonuçlara da basit örnekler verecek olursak 18. yüzyılın son yıllarındaki feodal yapıya karşı verilmiş iç savaş ve neticesinde toplumdan kopan Grun’ların Rusya’ya iltica etmeleri ve Çerkes-Rus savaşları bitene kadar Rus Çarlığı tarafında yer almalarından tutun 19. yüzyılda Abate Besleney ve taraftarlarının  toplumdan tecrit edilmesine kadar tarihimizde önemli yeri olan olayları aklınıza getiriniz.

***

Köklü bir oylayabilme-demokrasi geleneğine sahip olan Çerkesler günümüzün dünya demokrasilerinin genel geçer temel noktası olan oy çokluğu’nun işletilmesi mekanizmasını henüz içselleştirememiştir.

Birey olarak her bir ferdimiz oy çokluğunun gerekliliğini kabul etmekle birlikte bunu  ne yazık ki henüz içselleştirememiş olduğumuzdan işler kılamıyoruz.

Bunun vatanımızda kurulu olan devlet yönetimlerimizde çokta farklı olduğunu düşünmeyin.

Örneğin dünyanın sayılı zenginleri arasında yer alan Cumhurbaşkanlığı döneminde (iyi kullanılamamış olmakla birlikte) Adıgey’e azımsanmayacak sermaye akışı sağlayan Şevmen Hazret günümüzde Başkan olmadığı için hiç gözükmemektedir. (Aslında Thakuşıne Aslan’ın seçimi’de ne kadar demokratiktir tartışılabilir)

Suriye sorununda Şevmen’in sadece ekonomik desteğinin sağlanmasının bile ne kadar önemli olduğu herkesin malumudur....

***

Tüm toplumsal hareketlerimizde gördüğümüz şu hususu aklınıza getirin.

Her dernek yönetim kurulu seçimi, bir grubun dernekten kopmasına vesile olur. Her birimiz oylamanın çoğunluk kararı olduğunu belirtirken oylamanın sonunda azınlık durumuna düştüğümüzde tamamen dernekten ayrılmayı daha kolay kabul edebilmekteyiz.

İşte bu durum bizim tarih içerisinde devletleşememizinde altında yatan şeylerdendir.

Bütün bunları anlatma sebebim STK’larımızda sıkça gördüğümüz kopma ve ardından nerede ise tamamen mücadeleden ayrılma noktasına ulaşan hareketlerle bahsedeceğim rahatsızlığın karıştırılmaması içindi.

***

Gördüğünüz-bildiğiniz gibi Çerkes sorunu çok komplike ve büyük bir sorundur.

Dünyanın dört bir tarafına dağıtılmış olmaktan tutun kendi öz yapılarımıza, yaşadığımız coğrafyaların yapılarına kadar içiçe geçmiş çözümü temelde bizle, bizden başlayan büyük bir sorun yumağı.

En ufak bir rahatsızlığı olmayan her Çerkes bilir ki, bu sorun bir günde, üç ayda, üç yılda, otuz yılda çözülüp nihayete eriştirilebilecek değildir.

***

Altı ay, altı yıl, dernek yönetiminde bulunmuş, elektirik su parası ödemiş, aklıma şimdi gelmeyen başka  başka sıkıntılar görmüş birisinin şöyle söylediğini duyarsınız.

- Ya, o kadar emeğim var, bunlar adam olmaz, hiç bir ilerleme yok, olmaz... Bu kadar çok şey yaptım hala yola gelmediler..Ve devam eden daha ağır sözler....

İşte bu bir rahatsızlıktır. Hem de oldukça sık gördüğümüz rahatsızlıklardan birisidir.

Milletin yüzyılları aşan birikmiş bu sorunlar yumağını kendisinin üç günde çözeceğine olan inancının getirdiği rahatsızlıktır.

Beyimiz, kendisini süpermen gibi görmektedir. Derneğin sigortasını değiştirince, Maykop caddelerinde elinde bayrak dolaşınca sorunlar hemen çözülmelidir. Süper kahraman ya. On günde, on yılda, otuz yılda bu sorunlar çözülmeyecekse ne demeye çalışmalı.

Beyimiz süper kahraman olmasına süper kahramandır da, halkta iş yoktur.

Şimdiye kadar ele aldığım değindim rahatsızlıklar arasında belki de en ağırı budur. Böylesi rahtsızlığa yakalanmış olan kişilerle karşılaştığınızda benim şahsen elde ettiğim tecrübeye göre hiç konuşmamak, mümkünse anında bir bahane ile onun yanından uzaklaşmak en iyisidir.

Çünkü dile getirebileceğiniz her şeyi aslında kendisi de bilir, bunları farklı değerlendirmesinin kökeninde millete olan güveninden-güvensizliğinden ziyade kendisinin olağanüstülüğüne olan inancının bozulması yatıyordur belki de.

Kolay mı, O’nun gibi bir süper güç bu sorunu üç günde çözemediyse süper güçlük nerede kaldı.

Sizler böyleleri ile karşılaştığınızda ne yapıyorsunuz bilemiyorum. Ama dikkat edin, karşınızda kendisini  bir dönem süper kahraman saymış birisi var. 

AÇUMIJ Hilmi