Blogda Ara

3 Kasım 2014

ÇERKESİN MÜCADELE USULÜ....

Müslüman olmanın insana sağladığı çok kolaylık var.

Çerkeslerin günümüzde içinde bulundukları durumdan kurtulmak için yapmaları gereken şeyler arasında en önemlilerinden birisi elbetteki görülen yanlışlıkların düzeltilmesidir.

Dinimiz kötülüklerin kötü olan şeylerin karşısında almamız gereken tavrı çok açık ve net olarak sunar.

Uygulanması gereken bu metod, usul hiç bir kesim tarafından itiraz edilmesi imkansız bir açıklıktadır. Bu yönteme hiç kimsenin itirazı yoktur.

Peygamberimiz; “Sizden biri bir kötülük gördüğünde gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin, yetmezse diliyle düzeltsin, onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz etsin. Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir.” demiştir. (Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd)

***

Kısaca bir Çerkes bir kötülük gördüğünde şu davranışları göstermelidir;

İlki “gücü yettiği takdirde eliyle düzeltmesi”dir. Yani bilfiil müdahale etmesidir.

Bu aşama kötülükle mücadelenin en komplike halidir.  Kendi arasında sınırları da vardır. Örneğin birisinin hırsızlık yaptığını gördüğünüzde onu yakalayıp hırsızlığına engel olmak (gücünüz yetiyorsa) üzerinize düşer.

Onu cezalandırmak (birey olarak gücünüz yetiyorsa da) size düşmez, bu ilgili kurumun vazifesidir.

Eğer bu konuda oluşturulmuş kurum yoksa kurumun ellerimizle inşaası gerekmektedir. İşte devletleşme-kurumsallaşma bu yüzden gereklidir.

Ayrıca dinimizde “İyiliği emredip kötülüğü nehyetmenin şartı bilgi sahibi olmaktır.’’ Örneğin hırsıza müdahele etmek için hırsızlığın  kötü olduğunu bilmemizin gerektiği gibi. 

Bunun anlamı ise kötülükle mücade edebilmek için bilgi sahibi olmamızın gerektiğidir.

***

İkinci tavır olan “gücü yetmediği takdirde diliyle düzeltmesi”  ise günümüzde çok yaygın bir alanı kapsar hale gelmiştir. Sosyal ağlar, medya, kitle iletişim araçları dilimizle de mücadele etmemize olanak sağlamıştır.

Elbetteki dille mücadelenin şartlarının başında yine olayın ‘YANLIŞLIĞINI BİLMEK’ gelir.  Yanlış olduğunu bildiğiniz takdirde bunu düzeltmeniz mümkündür.

Normal hallerde insanoğlu bile bile yanlış yapma eğiliminde değildir. Bile bile YANLIŞ üzerine olmak ise bambaşka bir şeydir...

Bu yüzden yanlış-kötü olduğunu bilmediğimizden dolayı yaptığımız yanlışlıklar üzerine uyarıda bulunan bu yanlışları bize gösteren herkese minnettar olmalıyız.

Dille-yazı ile yanlışlarımızın bize gösterilmesi konusunda herkesi uyarmalıyız. Aynı şekilde bizler de gördüğümüz yanlışları bu usul üzerine düzeltmeye çalışmalıyız.    

Zaman zaman etrafımızda; ‘sözle olmaz, sosyal ağlarda olmaz, internet üzerinde olmaz’ gibi duyduğumuz şeylerin ise gerçekle alakası yoktur. 

***



Üçüncü tavır olan “en azından kalpte buğzun var olması” insanı teyakkuz halinde tutmak içindir.

Elle, dille müdahele etmek, kişinin-topluluğun, tahammül edemeyeceği, zor duruma düşeceği hal ortaya çıkartıyorsa elbette nefsimizi savunmak için geride kalan tek şey kalbimizden buğz etmektir.

Dinimizin sadece biz Çerkeslere değil tüm müslümanlara hatta insanlığa gösterdiği USUL budur. 

Kötülük karşısında, bir yanlış karşısında yapmamız gereken en etkin olmayan davranış ‘Kalbimizden bu kötülüğe buğz etmek onun karşısında yer almaktır’. Kötülük karşısında bir teyakkuz hali içerisinde olmaktır.

***



Kısaca YANLIŞ - KÖTÜLÜK karşısında hiç bir şey yapmıyor olsak dahi yüreğimizden ona karşı olmamız gerekir.

Örneğin Rusya’daki bir kötülüğü ele alacak olursanız, eğer bu ülkeden sınır dışı edilecekseniz, sürülecekseniz ve bunlara tahammül edemeyeceğinizi düşünüyorsanız, O kötülüğü hiç olmazsa yüreğinizde tasvip etmez, ona buğz edersiniz. Ama bu sebeplerden  O kötülüğü – kötülük değilmiş gibi göstermeye hakkınız yoktur.

Aynısı Ürdün’de Kralın yaptığı bir kötülük karşısında dahi geçerlidir. Türkiye, Suriye vs. içinde geçerlidir.

***

Kişinin kalbinden buğz edip etmediğini ise hiç birimiz bilemeyiz.

Bu yüzden kötülük karşısında ‘SUSMAK’ durumunda kalan kişiler için de yapabileceğimiz en iyi şey ‘hüsn-ü zan’ da bulunmaktır. 

Yani kötülüğe ‘yüreğinden’ karşı duyuyordur diye zan etmemiz daha doğru olanıdır.

Bu zanna sahip olduğumuzda ise işlerimiz daha kolaylaşır (burada dinimizin ‘hüs-ü zan’da bulunmayı tavsiye etmesinin de hikmetlerinden birisi açığa çıkar). 

Türkiyede çeşitli sebeplerden SUSMAK durumunda kalmış olan kimsenin yerine Ürdünden birimiz KONUŞUR, Aynı şekilde Rusyada SUSANIMIZIN yerine Türkiye’den birimiz konuşur. Bu ise susanlarımız karşısında hüsn-ü zanda bulunduğumuz anda mümkün olur.

Bunların hepsi ÇERKESLER için de geçerlidir. Çerkeslerin uyabileceği en iyi mücadele yolu - usulü budur.

AÇUMIJ Hilmi