Müslüman olmanın
insana sağladığı çok kolaylık var.
Çerkeslerin
günümüzde içinde bulundukları durumdan kurtulmak için yapmaları gereken şeyler
arasında en önemlilerinden birisi elbetteki görülen yanlışlıkların
düzeltilmesidir.
Dinimiz
kötülüklerin kötü olan şeylerin karşısında almamız gereken tavrı çok açık ve
net olarak sunar.
Uygulanması gereken bu metod, usul hiç bir kesim tarafından itiraz edilmesi imkansız bir açıklıktadır. Bu yönteme hiç kimsenin itirazı yoktur.
Peygamberimiz; “Sizden
biri bir kötülük gördüğünde gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin, yetmezse diliyle
düzeltsin, onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz etsin. Fakat bu, imanın
en zayıf mertebesidir.” demiştir. (Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd)
***
Kısaca bir Çerkes
bir kötülük gördüğünde şu davranışları göstermelidir;
İlki “gücü yettiği takdirde eliyle düzeltmesi”dir. Yani bilfiil müdahale etmesidir.
Bu aşama kötülükle
mücadelenin en komplike halidir. Kendi arasında
sınırları da vardır. Örneğin birisinin hırsızlık yaptığını gördüğünüzde onu
yakalayıp hırsızlığına engel olmak (gücünüz yetiyorsa) üzerinize düşer.
Onu cezalandırmak (birey olarak gücünüz yetiyorsa da) size düşmez, bu ilgili kurumun vazifesidir.
Onu cezalandırmak (birey olarak gücünüz yetiyorsa da) size düşmez, bu ilgili kurumun vazifesidir.
Eğer bu konuda
oluşturulmuş kurum yoksa kurumun ellerimizle inşaası gerekmektedir. İşte
devletleşme-kurumsallaşma bu yüzden gereklidir.
Ayrıca dinimizde “İyiliği
emredip kötülüğü nehyetmenin şartı bilgi sahibi olmaktır.’’ Örneğin hırsıza müdahele
etmek için hırsızlığın kötü olduğunu bilmemizin
gerektiği gibi.
Bunun anlamı ise kötülükle mücade edebilmek için bilgi sahibi olmamızın gerektiğidir.
Bunun anlamı ise kötülükle mücade edebilmek için bilgi sahibi olmamızın gerektiğidir.
***
İkinci tavır olan “gücü yetmediği takdirde diliyle
düzeltmesi” ise günümüzde çok yaygın bir alanı kapsar hale
gelmiştir. Sosyal ağlar, medya, kitle iletişim araçları dilimizle de mücadele
etmemize olanak sağlamıştır.
Elbetteki dille
mücadelenin şartlarının başında yine olayın ‘YANLIŞLIĞINI BİLMEK’ gelir. Yanlış olduğunu bildiğiniz takdirde bunu
düzeltmeniz mümkündür.
Normal hallerde
insanoğlu bile bile yanlış yapma eğiliminde değildir. Bile bile YANLIŞ üzerine
olmak ise bambaşka bir şeydir...
Bu yüzden yanlış-kötü olduğunu bilmediğimizden dolayı yaptığımız yanlışlıklar üzerine uyarıda bulunan bu yanlışları bize gösteren herkese minnettar olmalıyız.
Bu yüzden yanlış-kötü olduğunu bilmediğimizden dolayı yaptığımız yanlışlıklar üzerine uyarıda bulunan bu yanlışları bize gösteren herkese minnettar olmalıyız.
Dille-yazı ile yanlışlarımızın bize gösterilmesi konusunda herkesi uyarmalıyız. Aynı şekilde
bizler de gördüğümüz yanlışları bu usul üzerine düzeltmeye çalışmalıyız.
Zaman zaman
etrafımızda; ‘sözle olmaz, sosyal ağlarda olmaz, internet üzerinde olmaz’ gibi
duyduğumuz şeylerin ise gerçekle alakası yoktur.
***
Üçüncü tavır olan “en azından kalpte buğzun var
olması” insanı teyakkuz
halinde tutmak içindir.
Elle, dille
müdahele etmek, kişinin-topluluğun, tahammül edemeyeceği, zor duruma düşeceği
hal ortaya çıkartıyorsa elbette nefsimizi savunmak için geride kalan tek şey kalbimizden buğz etmektir.
Dinimizin sadece
biz Çerkeslere değil tüm müslümanlara hatta insanlığa gösterdiği USUL budur.
Kötülük karşısında, bir yanlış karşısında yapmamız gereken en etkin olmayan davranış ‘Kalbimizden bu kötülüğe buğz etmek onun karşısında yer almaktır’. Kötülük karşısında bir teyakkuz hali içerisinde olmaktır.
Kötülük karşısında, bir yanlış karşısında yapmamız gereken en etkin olmayan davranış ‘Kalbimizden bu kötülüğe buğz etmek onun karşısında yer almaktır’. Kötülük karşısında bir teyakkuz hali içerisinde olmaktır.
***
Kısaca YANLIŞ - KÖTÜLÜK
karşısında hiç bir şey yapmıyor olsak dahi yüreğimizden ona karşı olmamız
gerekir.
Örneğin Rusya’daki
bir kötülüğü ele alacak olursanız, eğer bu ülkeden sınır dışı edilecekseniz,
sürülecekseniz ve bunlara tahammül edemeyeceğinizi düşünüyorsanız, O kötülüğü
hiç olmazsa yüreğinizde tasvip etmez, ona buğz edersiniz. Ama bu sebeplerden O kötülüğü – kötülük değilmiş gibi göstermeye
hakkınız yoktur.
Aynısı Ürdün’de
Kralın yaptığı bir kötülük karşısında dahi geçerlidir. Türkiye, Suriye vs.
içinde geçerlidir.
***
Kişinin kalbinden
buğz edip etmediğini ise hiç birimiz bilemeyiz.
Bu yüzden kötülük
karşısında ‘SUSMAK’ durumunda kalan kişiler için de yapabileceğimiz en iyi şey ‘hüsn-ü
zan’ da bulunmaktır.
Yani kötülüğe ‘yüreğinden’ karşı duyuyordur diye zan etmemiz daha doğru olanıdır.
Yani kötülüğe ‘yüreğinden’ karşı duyuyordur diye zan etmemiz daha doğru olanıdır.
Bu zanna sahip
olduğumuzda ise işlerimiz daha kolaylaşır (burada dinimizin ‘hüs-ü zan’da
bulunmayı tavsiye etmesinin de hikmetlerinden birisi açığa çıkar).
Türkiyede çeşitli sebeplerden SUSMAK durumunda kalmış olan kimsenin yerine Ürdünden birimiz KONUŞUR, Aynı şekilde Rusyada SUSANIMIZIN yerine Türkiye’den birimiz konuşur. Bu ise susanlarımız karşısında hüsn-ü zanda bulunduğumuz anda mümkün olur.
Türkiyede çeşitli sebeplerden SUSMAK durumunda kalmış olan kimsenin yerine Ürdünden birimiz KONUŞUR, Aynı şekilde Rusyada SUSANIMIZIN yerine Türkiye’den birimiz konuşur. Bu ise susanlarımız karşısında hüsn-ü zanda bulunduğumuz anda mümkün olur.
Bunların hepsi
ÇERKESLER için de geçerlidir. Çerkeslerin uyabileceği en iyi mücadele yolu - usulü
budur.
AÇUMIJ Hilmi