Blogda Ara

12 Şubat 2010

Ah Şu Bizim Münafıklar

Dünyayı yaşanılası  kılan şey yaşamın tekdüze  olmamasıdır. Bir günün diğer güne benzememesi, hiç durmadan kimseyi beklemeden akıp giden zaman, farklılıklar değişiklikler, bunların hepsi yeni bir heyecanla günümüzü katlanılası kılarlar. 

Değişik olmak, farklı  olmak anlamında, biz özelde Çerkes (Adıge)ler, genelde Kafkasyalılar yaşadığımız coğrafyalarda göze batıyoruz.  

Dünya dilleri doğudan batıya, kuzeyden güneye hep birbirleri ile ilişkilendirilerek sınıflandırılabiliyor. Çince biraz Türkçeye, Türkçe biraz Moğolcaya, Moğolca Hintçeye oda İrancaya, Farsça da Rusçaya, Rusça diğerine derken hepsi birbirine bir şekilde benziyorlar. 

Afrika’da Amerika’da yaşayan yerli halklar, dünyada en son ulaşılan Avustralyalılar bile bu silsile içerisinde yer alabiliyorlar. 

Sınırları kesin olarak ele alınamayan belli başlı büyük dil aileleri var.  
Kafkasya’ya gelindiğinde ise birdenbire ilişkiler tamamen kopuyor. Adeta uzaydan inmişçesine en yakın komşularından bile tamamen farklı bir yapıda onlarca dille karşılaşıyoruz. 

Dünya dilbilimcileri biz Kafkasyalıların konuştukları dilleri tek bir kalemde Kafkas dilleri diyerek ayrıştırmakla işten sıyrılmış oluyorlar. Günümüzde sayıca, ekonomice ve kültürel anlamda, bilim adamları bizi incelemeği o  kadarda önemli saymıyor olmalılar ki, bu sınıflandırma ile yetiniyorlar.  

Aynı dil ailesinden sayılan Kafkas dilleri arasındaki çeşitlilikse dikkat çekici derecede, birisi 30 sesten oluşurken diğeri 80 sese ulaşan ve hatta geçen bir yapıda. 

Birinde ismin halleri yokken diğerinde ismin halleri var. 

Birinde eril, dişil kelime varken diğerinde yok, birinde şahıs  zamirleri dört tane iken diğerinde iki tane vb. vb. 


*** 

Dil düşünceyi düşence ise toplumun şeklini belirliyor. Belki de tam tersini de söylemek mümkün. Esas olan şey ise dil farklılığı ile toplumsal yapı farklılığı arasındaki ilişkinin yadsınamaz derecede bir ilişkiye sahip olduğu. 

Çerkes(Adıge)leri ve Kafkasyalıları (otoktonları kastediyorum) diğer dünya uluslarından farklı kılan şeyde bu. 

Sebeplerinin araştırılması incelenmesi mümkün. Farklılığın sebeplerini ortaya koymamız ise günümüzde gelişimimizin geçmişini öğrenmek anlamında, önemli, önemli olmasına ama farklılığımızın değiştiricisi olabilecek bir etkiye de sahip değil. 

Kökeni ne olursa olsun, diğer uluslardan oldukça farklı niteliklere sahibiz. Bu aramızdan bazılarının sandığı gibi en asil, en ulu veya en kadim olduğumuz anlamına gelmiyor. Sadece farklıyız.  

Dünyada sosyologlar, ekonomistler, idealistler toplumlarla alakalı çıkarımlar yapıyorlar, sınıflandırmalarda bulunuyorlar. Birbirlerine tarih anlamında,  kültür anlamında benzeyen halkları araştırıyor, toplumsal gelişmelere yön verecek fikirler ortaya koyuyorlar.  

Pek çoğu bizim yapımıza uymuyor. Nasıl dillerimiz dünya dillerine benzemiyorsa aynı şekilde toplumsal yapılarımızda diğerlerine benzemiyor. Onlar için yapılmış çıkarımlar bizim özelimizle örtüşmüyor. Hele hele son yüzyıllardaki dağıtılmışlığımızda bunun üzerine binince işler iyice karışıyor.  

Tanımlamalar, kavramlar terminler durumlarımızı anlatırken yetemeyebiliyorlar. Terminolojide zorlanıyoruz. Oportünist, makyavelist, dönek, revizyonist, münafık, zındık, kızıl komünist vb. vb. gibi tanımlamalar her ideolojide kendi anlamını bulurken biz Çerkes (Adıge) özelinde, Kafkasyalılar genelinde  sorunlarımızın irdelenmesi anlamında anlamlarını yitiriyorlar. Bazen kendi öz anlamları haricinde kullanmamızda gerekiyor.  

Kendi dinamiklerimiz içerisinde kendi tanımlamalarımızı kullanmak ve geliştirmek aşamasında istemeden olsa da zaman zaman başka terminolojilerden de ödünç kelimeler almak zorunda kalıyoruz.   


***

Kendi özelimizde başımıza, ulusumuza musallat olan en büyük belayı bile tanımlayamamışken, ona isim verememişken, bu sorunun yok edilmesi için zorlanıyoruz.  

Benim kendi görüşüme göre (Toplumun büyük bir kısmınca da tanımlanmadan varlığı bilinip kabul edildiğine inandığım) ulusumuzun genel gelişimine engel olan bir kitle var. 

Ben bu yazımdan itibaren (Bir başka kimsenin daha uygun bir tanımlama getireceği güne veya onların yok olacağı güne kadar) bu kitleyi ‘bizim münafıklar’ diyerek adlandıracağım. 

‘Bizim münafıklar’ dediğim bu kitleyi kimler mi oluşturuyor? 

Münafık diye tanımladığım bu insanlar; inandığını söylediği şeyleri gerçekleştirmek için hiç bir çaba sarf etmeyenler, daha doğrusu yüreklerindekileri dillendirmeyenler. 

Bunlar Ulusumuzun geleceği için ulusun içinden çıkan fertlerin seçtiği yollarda olduklarını söyleyip bu amaç için hiç bir şey yapmayanlar, üretmeyenler ve yapıp üretenlere engel olanlar. Ben böylelerine münafık diyorum kalbi ile dili bir olmayan insanlara başka hangi sıfatın verilebileceğini bilmiyorum.  

Biz şuna, şuna inanıyoruz, şunu, şunu yapmalı diyorlar ama inanmıyor ve inanmadıkları  içinde hiç bir şey yapmıyorlar. İçinde bulundukları  grubun genelinde yer alabilmek söz sahibi olabilmek içinde bu söylemlerine devam ediyorlar. 

Dünyadaki hiç bir harekette görülmeyen niteliklere sahipler. Yaptıkları münafıklıktan dolayı maddi ve manevi bir kazanımları yok. Bu münafıklığı yapmaları için herhangi bir zorlama altında da değiller.  

Onları zorlayan tek şey Çerkes (Adıge) kökenli olmaları sebebi ile içinde yaşadıkları toplumlarla aralarında olan kültürel farklılıklar nedeni ile bir anlamda mecburen kendilerini Çerkes (Adıge) toplumu içinde, diğer toplumlara kıyasla rahat hissetmeleri.
  
Ulusumuzu ilgilendiren her türlü hareketin içinde bu münafıkları görmek mümkün. 

-Çerkeslik (Adıgelik) ne anlatıyor ki, günümüzde bunların bir önemi yok. 

-Asimile olsak ne olur ki, önemli olan insanlık, Türkleşsek ne olur ki, zaten Türkleşmedik mi? diyen bir kitlenin ulusumuz içerisinde var olduğunu hepimiz biliyoruz. 

Gönülden, onların bu söylediklerine katılmamız mümkün değilken bile onları anlayabilir ve seçimleri ile kendilerini baş başa bırakabiliriz. 

Fakat bu yok oluşçu düşünceleri taşıyan kitlenin münafıkları ise bu kitleden daha fazla bize zarar veriyorlar. Türkleşmekten, asimile olmaktan gocunmamalarına rağmen aramızda Çerkeslik (Adıgelik) yaparak bizlere zarar veriyorlar.  

Türkiye’de bu kadar milyon insan varken onları neden bir yer göçürmeğe çalışalım ki, onların iyiliği için burada bir şeyler yapmalıyız diyen bir grupta var. 

Kendi mantığı çerçevesinde haklı oldukları pek çok konu tüm toplumumuzca kabul edilir şeyler. 

Diasporada okullar açılmalı derler, dilimizi kullanma hakkına sahip olmalıyız, temsil edilmeliyiz derler ve bu konularda dünyadaki tüm Çerkes (Adıge)lerin desteğine de kavuşabilirler. 

Fakat bu grubun içerisindeki kendi münafıkları bunları söylerken pratikte her türlü uygulamaya karşıdırlar ve tüm grubu pasifize edebilirler.  

Bir yere göç etmeyerek şu an yaşadıkları  bölgede Çerkes(Adıge) halkının sorunlarına çözüm bulmak amacını güdenlerin arasında yer bulan kalışçı münafıklar bu hareketin en büyük baltalayanılar. 

Bulunduğum ülkeyi terk etmeden ulusal sorunlarımı çözebilirim diyenlere bazı konularda ben kendi adıma katılabilirim. Ama onların münafıklarına, hiç bir konuda, dedikleri sonuna kadar doğru olsa bile katılmak mümkün değil diye düşünüyorum. 

Yoksa yaşanılan ülkede ulusun daha iyi şartlara kavuşturulması için çabalayan insanlara yardım etmenin gerekliliğide su götürmez bir gerçek.  

Yerel sorunların çözümünün yeterliliğine inanan kalışçıların yanı sıra ulusun anavatanda bütünleşmesi neticesinde ulusallaşmanın mümkün olduğuna inanan bir başka grup daha var. 

Benimde bu konuda, bu aşamada sonuna kadar katıldığım bu grup içerisinde de münafıklar var. 

Anavatana dönmeli bundan başka bir çözüm yok derken anavatana dönüşün  önüne her türlü seddi çeken bir münafık grubu da var. 

Dönmeli dedikten sonra dönmeyen, dönüş hareketini baltalayan bu münafıklardan da daha münafıkları anavatana dönenler arasında da var. 

Anavatanın vatandaşlığına geçmeyerek (buna hakları olmasına rağmen) münafıklık yapanlar, Vatandaşlığı almış olmasına rağmen çeşitli sebeplerden hala diasporada yaşayıp oy kullanması gerekli olduğunda oy kullanmayanlar. 

Elçiliklerde sandık başına gitmeyenler, sizlere pasaportlarını gösterip ‘bakın bende pasaport var’ diyerek hava attıklarına inananlar. Onlar sadece size göstermek için bu pasaportu taşıyorlar. Veya kendi çıkarları için, ticaretleri için bu pasaportu taşıyorlar. 

Çok gelişmiş ülkelerde veya demokrasi (oylama) ile sorunların çözülmeyeceğine inanılacak kadar geri kalmış ülkelerde oylamaya katılmamak mümkün.  

Anavatanda yaşayan halkımız Rusya’daki seçimlere en yüksek katılma oranı ile katılarak problemlerine demokratik anlamda çözüm ararken cebinde pasaportu olmasına rağmen seçimlere katılmayan dönüşçüye münafık demezsek başka ne diyebiliriz ki. 

Diasporadan gelen her kişi için nüfusumuz bir kişi daha arttı diye sevinirken, bir kişi daha bizim için elini kaldıracak oylamağa katılacak derken... 

Ulusal sorunun çözümü  yolunda kafa yoran emek harcayan her türlü düşünceye sahip insanlarımız kendileri gibi düşündüğünü söylerken kendi gruplarını pasifize eden çalışmalarına engel olan sırtlarındaki bu kamburları ‘bizim münafıklarımızı’ atamadıkları, onlardan vazgeçemedikleri müddetçe herhangi bir konuda başarılı olmaları mümkün değil. 

Ben bir dönüşçü olarak benim gibi düşünen insanların arasında yer alan ‘dönüşçü münafıkları’ oldukça iyi tanıdığımı sanıyorum. Doğru bildiğim inandığım şeyleri yaparken en büyük engelin onlardan kaynaklandığını biliyorum. Ulusuma zararları dokunduğunu da biliyorum. 

Aynı şekilde diğer her türlü görüşe sahip olanlarında kendi münafıklarını benden, bizden daha iyi tanıdıklarını varsaymamız yanlış olmasa gerek. Onlardan kendi münafıkları ile mücadele etmelerini beklemenin de gerektiğini düşünüyorum. 

Kısaca tüm dış etmenlerden daha çok kendi içimizdekiler olmamıza engel oluyorlar. İslamiyet’te din için en zararlı görülen kesim, 

yeri Esfele Safilin diye anılan, münafık olanlar değiller miydi? Bizim münafıklarımızın yerinin neresi olduğunu ise bilmiyorum, biliyorsam da söylemekten imtina ediyorum. 

Allah hiçbirimizi münafıklardan etmesin.  

Açumıj Hilmi Özen