(Dile dair düşünceler)
Çerkescenin durumu, geleceği hakkında
kaygılar duyarak konuşan kimselere «Köy okullarından mı, yoksa şehirdeki
okullardan mı» bahsettiklerini sorduğum çıkıyor. Bunlar hakkında ayrı
değerlendirmeler yapılmalı. Dille alakalı sorunlar okula, özellikle
şehirlerdeki okullara dayanıyorlar. Böyle soru sormamın altında da bu yatıyor.
Ardından, Çerkesce ile ilgili ortaya konulan
bütün sorunlar, okullarda kaç saat eğitim yapıldığına dayanıyor.Gerçekten de
kaç saat ders verildiğinin de önemi var.
Fakat bu ders saatlerini biraz daha
çoğaltmak dahi sorunun çözümü değil. Neden diye sorulacak olursa; çocuklar dili
bilerek okula gitmeliler. Çocuk dili bilmeden okula gittiyse hiç kimse
gerçekten yeniden dili öğretemeyecektir. Şehirdeki kalabalık, Ruscadan başka
bir şeyin duryulmadığı okullarda çerkescenle kiminle konuşabilirsin ki? Buna
kim ihtiyaç hisseder ki?
Sadece öğretmenler de bu sorunun karşısına
dikilemezler. İşlerliliği olmayan Çerkesceyi öğretmeğe çalışmakta basit bir şey
değildir. Elbette, öğretmen aktif, dersi
hakkında bilgili donanımlı, kendisi de hevesli, okulun müdürünüde ikna edebilen,
öğrencilere de söyleyeceğini bilen birisi ise faydalı olur. Devamlı surette
örnek getirdiğim olay ise yirmi yıl kadar önce Mıyekuape’deki okullarda
Çerkeslerden başkasının bulunmadığı ulusal sınıflar bazı okullarda açılmıştı. O tarihlerde çocuklarının
Çerkesce eğitim görmesini isteyen anne-babalar da daha çoktu. Çerkes
öğrencilerden oluşan bu sınıflar diğerlerinden daha belirgindiler, daha
akıllıydılar fakat başka hususlarda da öbürlerinden ayrılıyorlardı, bazı
yıpratıcı yönleride vardı. O’da anne-babaların daima çocuklarının daha birinci
olmaları gerektiğinden ve çocuklarında ulusal karakterlerimizden olan
sıcakkanlılıkla hareket etmelerinden kaynaklanıyordu.
Nasıldıysalarda, böylesi sınıfların var
olması ulusal anlamda büyük bir başarıydı. Ardından bunun eğitim şekli
olmayacağı düşüncesine sahip olanlar ortaya çıkmağa başladı fakat onlara karşı
koyacak kimseler çıkmadı. Birkaç yıldır Rus ve Çerkes öğrencilerin karışık
olarak öğrenim gördükleri günümüze ulaştık. Çocuklarımız artık bu şekilde
okuyorlar.
Fakat, toplumun kullanmadığı, değer
vermediği dil devlet dili olabilir mi? İşte üzerinde durmamız, cevabını
aramamız gereken konu budur. Bu ise öylesine basit değildir, pek çok şey ile
ilintilidir – manevi fakirliğimiz-zenginliğimiz kendimize kıymet verip
vermememiz nüfusça az olmamız vd.
Adıge Cumhuriyetinde yaşayan ulusların
dilleri ile alakalı kanunun çıkartılmasınının bir ulusal başarı olduğunu ve
buna vesile olanlarıda yiğit kişiler olarak ele almak mümkün. Fakat 1994
yılında kabul edilen bu kanun gereğince işletildi mi?
Kanun Cumhuriyette ayaşayan tüm ulusların
dillerinin korunmasını gözetiyor, onların gelişmesini sağlamaya yönelik.
Cumhuriyetimizde yaşayan Yahudi, Alman, Ermeni bütün ulusların kendi dillerini
öğretme özgürlükleri var. Ama devlet diline daha fazla özen göstermek te
gerekmiyor mu?
Evet öyle ama, eğer askere giden Çerkes çocuklara Çerkesce
seslenilmeyecekse, okula giden çocuklara Çerkesce selenilmiyorsa, nereye kulak
kabartsan Çerkesce işitilmiyorsa bu dil kime lazım olur? Gerçekten iş yerlerinin
isimleri kapılarında her nasılsa çerkesce olarak yazılı. Fakat bunu yaptıktan
sonra Çerkesce devlet dili mi olmuş oldu?
SİHU
Goşnağu
Çeviri;
AÇUMIJ Hilmi
Adıghe Makh
14-03-2012