Blogda Ara

27 Ocak 2013

Aman dikkat, o biraz rahatsız! (IV)


Daha önceki yazılarımda rastladığım çeşitli rahatsızlıklara sahip kişiler ve onların karşısında tutunduğum tutumlardan bahsetmeye başlamıştım.

Kendimin bu konularda ne kadar sağlıklı olduğumdanda çok emin değilim. Emin değilim çünkü göz göre göre, böylesi davranış bozuklukları sergileyen kişiler karşısında geliştirdiğim davranışların ne kadar sağlıklı olduğunu bilmiyorum. Bu da kendimin ve savunduğum düşüncelerin korunmasında, geliştirilmesinde ne kadar sağlıklıdır bilmiyorum. Bu yüzden de kaygı duyuyorum.


***

En çok rastladığımız rahatsızlıklardan birisi ise dile getirilen tüm fikirlere karşı sergilenen bir garip tutum. Özünde yatan şey duydukları fikrin doğruluğu, yanlışlığı falan değildir. Dile getirilen düşünce fikir, öneri, eleştiri onlar için hiç bir şey ifade etmez.

Bu tip rahatsızlıkları olanlarda önemli olan şey sadece kendilerinin yaptıkları şeydir. Diğer hiç bir öneri, çıkarsama ve benzeri şey kaale bile alınmadan direk kendi yaptıkları gerçekleştirdikleri şeylere atıfta bulunurlar. Bunu yaparkende ne karşıdaki insanın sunduğu fikir onlar için önemlidir ne de o insanın kendisi.

***

Örneğin vatana yerleşmiş olan birisinden hemen şunu duyabilirsiniz.
- Öyle konuşmakla olmaz, vatana dönmeli....

Kendi yaptıkları, özünde çok doğru olan bir şeyse bile, esas söyledikleri istedikleri dile getirdikleri şey kendileridir, kendilerinin takdir edilmesidir.  Sizin söylediğiniz şeyleri duymuyordur bile. Konu kendisinin vatana dönmüş olması olmalıdır. Bu övülmeli sadece bu ele alınmalıdır.  Hatta onun yaptığı bu şeyi yapmayan herkes bu yüzden acımasızca eleştirilmelidir.

-         Bak, öyle uzaktan vatanı sevmekle olmaz... buraya hemen gelmelisin.
-         Ama benim henüz imkanlarım buna müsait değil.
-         O zaman, vatanı seviyorum diyip ortaya çıkmanın ne anlamı var ki?

Ne kadar güzel bir anlatım. Halbuki esasında, kendisi de şartlarını müsait kıldıktan sonra o çok övündüğü şey ne ise gerçekleştirmiştir. Mesela emekli olduktan sonra, vatanda geçim sıkıntısı çekmeyecek hale gelidkten sonra vatanına dönmüştür.  Fakat bu bile onun için çok ama çok önemlidir. Çünkü bu davranış onun gözünde en büyük özveridir. Kolaymı O'nun gibi önemli birisi Bodrum sahilinde yazlık alacağına Nalçikte 54 metrekare bir apartman dairesi almıştır.

***

Bunların hepsi özveri değil de ne? Belki gerçekten O’nun için bu yapılası en büyük özveridir.  İşte bu yüzden yaşamının temel noktasına artık sadece bunu yerleştirmiştir. Sizin söyledikleriniz kulağına bile çarpmaz.

Çünkü 'O' ne kadar özverilidir.

Sizin paralı olmanız olmamanız, anne-babanızın yatalak olması, emekliliğinizi beklemeniz, vs vs. hiç önemli değildir.

Belki yanılıyorum. Bu aşırılığın içerisinde kendisini, kendi eksiklerini (kendisinin eksiklik saydığı şeyleri) gizlemekte yatıyor olabilir. Öyle ya, o emekliliği beklemiştir. Başkalarının daha özverili davranıp vatan-millet deyip hemen gelmesini bu yüzden ister.

***

Böylesi saplantılar dikkat ediyorum da oldukça yaygınlar. Diasporada yaşayanlar arasında vatanlarına döndüklerinde Türkiyede yaşadıkları toplum içerisinde kaybedilmiş - yozlaşmış olan herşeyi vatanda bulmak umudu geliştirenler de var.

Ardından, geri döndüklerinde  bulamadıkları şeyler için de acımasızca vatandakileri eleştirirler.

Aynısı vatanda yaşayanlar içinde geçerlidir. Örneğin vatanda daha az muhafaza edildiğini düşündükleri şeyleri diasporadan vatana gelmiş olanlarda muhakkak bulmak isterler.

Zaman zaman duyarım; 'Türkiye'den gelenlerde içiyor, onlarda bozulmuş...' Bu saplantı haline getirilmediği müddetçe aslında faydalı bir histir. Birbirimizin eksiğini tamamlayacağımız duygusunun canlı halidir. Yeterki aşırılığa kaçılmasın.

***

Yukarıdaki örneklerin bir benzerini de diasporada yaşayanların bazılarında görür, hissederim.

Beyefendi dernekte çalışıyordur. Dernekte çalışmak ne demek? Bu ne büyük özveridir. Kendisini tüm bedeniyle taşın altına atmıştır.

İki satır yazı yazarsınız, düşüncelerinizi dile getirirsiniz. Sizin söylediklerinizi duymaz bile. Ağzınızdan çıkan şeyler ‘doğru mu, yanlış mı’ onun için önemli değildir. Önemli olan tek şey sizin bir dernekte çalışıyor olup olmamanızdır.

Böylesi durumlarla da çok karşılaşıyorum. Uzun yıllardır Mıyekuape’de yaşadığım için Türkiyedeki dernekler camiasından uzağım. Gecelerine gidemiyorum. Çıkarttıkları dergilerde yazılarım çıkmıyor. Derneğin sigortaları attığında elimi falan atamıyorum.

Öyle şey olurmu?  

İşte bunlar karşısında ne yapacağımı bilemez hale düşüyorum. Bir yandan ‘etik kurallar’ zorluyor, şimdi durup dururken ‘daha önceleri ne yaptığımı, nelerle meşgul olduğumu anlatsam mı?’ diyorum. Ama bu doğru değil ki. Hayatım boyunca hiç derneğe gitmemişsem bile, vatanıma hiç geri dönmemişsem bile, ayakkabılarımı dahi yaşamımda hiç kendim  bağlamamışsam ne far ederki? 


Eğer söylediklerim doğru ise bunun ne önemi var ki?


Ve inanın, bu tepkilerle o kadar çok karşılaşıyorum ki.... Keşke herkesi yakından tanısam, önce  onun yaptıklarını, becerdiklerini dile getirip ‘aman bunlar ne kadar iyi şeyler’ desem, ardından konuyu açsam....

İnanın yine hiç bir şey değişmiyor. Bunu da çok iyi biliyorum.

Belki herkesi tanımıyorum ama, tanıdıklarım içerisinde bu tip saplantılarını rahatsızlık düzeyine taşımış olanlarla sohbet etmek zorunda kaldığımda ilk önce onların saplantılarını tatmin etmeye çalışıyordum.

Gördüm ki tatmin etmenin imkanı yok. Tatmin edemiyorsunuz. Ne yaparsanız yapın kendi saplantıları dışında hiç bir şeyi duymak istemiyorlar.

Alışmalıyız herhalde,  değiştirme olanağına sahip değilsem belkide alışmam en iyisi....