Daha önceki yazılarımda rastladığım çeşitli rahatsızlıklara sahip kişiler ve onların
karşısında tutunduğum tutumlardan bahsetmeye başlamıştım.
Kendimin bu
konularda ne kadar sağlıklı olduğumdanda çok emin değilim. Emin değilim çünkü
göz göre göre, böylesi davranış bozuklukları sergileyen kişiler karşısında
geliştirdiğim davranışların ne kadar sağlıklı olduğunu bilmiyorum. Bu da
kendimin ve savunduğum düşüncelerin korunmasında, geliştirilmesinde ne kadar
sağlıklıdır bilmiyorum. Bu yüzden de kaygı duyuyorum.
***
En çok
rastladığımız rahatsızlıklardan birisi ise dile getirilen tüm fikirlere karşı
sergilenen bir garip tutum. Özünde yatan şey duydukları fikrin doğruluğu,
yanlışlığı falan değildir. Dile getirilen düşünce fikir, öneri, eleştiri onlar
için hiç bir şey ifade etmez.
Bu tip
rahatsızlıkları olanlarda önemli olan şey sadece kendilerinin yaptıkları
şeydir. Diğer hiç bir öneri, çıkarsama ve benzeri şey kaale bile alınmadan
direk kendi yaptıkları gerçekleştirdikleri şeylere atıfta bulunurlar. Bunu yaparkende ne karşıdaki insanın sunduğu fikir onlar için önemlidir ne de o insanın
kendisi.
***
Örneğin vatana
yerleşmiş olan birisinden hemen şunu duyabilirsiniz.
- Öyle konuşmakla
olmaz, vatana dönmeli....
Kendi yaptıkları, özünde çok doğru olan bir şeyse bile, esas söyledikleri istedikleri dile getirdikleri şey kendileridir, kendilerinin
takdir edilmesidir. Sizin söylediğiniz
şeyleri duymuyordur bile. Konu kendisinin vatana dönmüş olması olmalıdır. Bu
övülmeli sadece bu ele alınmalıdır.
Hatta onun yaptığı bu şeyi yapmayan herkes bu yüzden acımasızca
eleştirilmelidir.
-
Bak,
öyle uzaktan vatanı sevmekle olmaz... buraya hemen gelmelisin.
-
Ama
benim henüz imkanlarım buna müsait değil.
-
O
zaman, vatanı seviyorum diyip ortaya çıkmanın ne anlamı var ki?
Ne kadar güzel
bir anlatım. Halbuki esasında, kendisi de şartlarını müsait kıldıktan sonra o
çok övündüğü şey ne ise gerçekleştirmiştir. Mesela emekli olduktan sonra,
vatanda geçim sıkıntısı çekmeyecek hale gelidkten sonra vatanına dönmüştür. Fakat bu bile onun için çok ama çok önemlidir.
Çünkü bu davranış onun gözünde en büyük özveridir. Kolaymı O'nun gibi önemli
birisi Bodrum sahilinde yazlık alacağına Nalçikte 54 metrekare bir apartman
dairesi almıştır.
***
Bunların hepsi özveri
değil de ne? Belki gerçekten O’nun için bu yapılası en
büyük özveridir. İşte bu yüzden
yaşamının temel noktasına artık sadece bunu yerleştirmiştir. Sizin
söyledikleriniz kulağına bile çarpmaz.
Çünkü 'O' ne kadar
özverilidir.
Sizin paralı
olmanız olmamanız, anne-babanızın yatalak olması, emekliliğinizi beklemeniz, vs
vs. hiç önemli değildir.
Belki
yanılıyorum. Bu aşırılığın içerisinde kendisini, kendi eksiklerini (kendisinin
eksiklik saydığı şeyleri) gizlemekte yatıyor olabilir. Öyle ya, o emekliliği
beklemiştir. Başkalarının daha özverili davranıp vatan-millet deyip hemen
gelmesini bu yüzden ister.
***
Böylesi
saplantılar dikkat ediyorum da oldukça yaygınlar. Diasporada yaşayanlar
arasında vatanlarına döndüklerinde Türkiyede yaşadıkları toplum içerisinde
kaybedilmiş - yozlaşmış olan herşeyi vatanda bulmak umudu geliştirenler de var.
Ardından, geri
döndüklerinde bulamadıkları şeyler
için de acımasızca vatandakileri eleştirirler.
Aynısı vatanda
yaşayanlar içinde geçerlidir. Örneğin vatanda daha az muhafaza edildiğini
düşündükleri şeyleri diasporadan vatana gelmiş olanlarda muhakkak bulmak isterler.
Zaman zaman
duyarım; 'Türkiye'den gelenlerde içiyor, onlarda bozulmuş...' Bu saplantı haline
getirilmediği müddetçe aslında faydalı bir histir. Birbirimizin eksiğini
tamamlayacağımız duygusunun canlı halidir. Yeterki aşırılığa kaçılmasın.
***
Yukarıdaki
örneklerin bir benzerini de diasporada yaşayanların bazılarında görür, hissederim.
Beyefendi
dernekte çalışıyordur. Dernekte çalışmak ne demek? Bu ne büyük özveridir.
Kendisini tüm bedeniyle taşın altına atmıştır.
İki satır yazı
yazarsınız, düşüncelerinizi dile getirirsiniz. Sizin söylediklerinizi duymaz
bile. Ağzınızdan çıkan şeyler ‘doğru mu, yanlış mı’ onun için önemli değildir.
Önemli olan tek şey sizin bir dernekte çalışıyor olup olmamanızdır.
Böylesi
durumlarla da çok karşılaşıyorum. Uzun yıllardır Mıyekuape’de yaşadığım için
Türkiyedeki dernekler camiasından uzağım. Gecelerine gidemiyorum. Çıkarttıkları
dergilerde yazılarım çıkmıyor. Derneğin sigortaları attığında elimi falan
atamıyorum.
Öyle şey olurmu?
İşte bunlar
karşısında ne yapacağımı bilemez hale düşüyorum. Bir yandan ‘etik kurallar’
zorluyor, şimdi durup dururken ‘daha önceleri ne yaptığımı, nelerle meşgul olduğumu
anlatsam mı?’ diyorum. Ama bu doğru değil ki. Hayatım boyunca hiç derneğe
gitmemişsem bile, vatanıma hiç geri dönmemişsem bile, ayakkabılarımı dahi
yaşamımda hiç kendim bağlamamışsam ne
far ederki?
Eğer söylediklerim doğru ise bunun
ne önemi var ki?
Ve inanın, bu
tepkilerle o kadar çok karşılaşıyorum ki.... Keşke herkesi yakından tanısam,
önce onun yaptıklarını, becerdiklerini
dile getirip ‘aman bunlar ne kadar iyi şeyler’ desem, ardından konuyu açsam....
İnanın yine hiç bir
şey değişmiyor. Bunu da çok iyi biliyorum.
Belki herkesi
tanımıyorum ama, tanıdıklarım içerisinde bu tip saplantılarını rahatsızlık
düzeyine taşımış olanlarla sohbet etmek zorunda kaldığımda ilk önce onların
saplantılarını tatmin etmeye çalışıyordum.
Gördüm ki tatmin
etmenin imkanı yok. Tatmin edemiyorsunuz. Ne yaparsanız yapın kendi
saplantıları dışında hiç bir şeyi duymak istemiyorlar.
Alışmalıyız
herhalde, değiştirme olanağına sahip
değilsem belkide alışmam en iyisi....