Vatanımıza
Türkiyede yaşayan soydaşlarımızın bakış açıları elbetteki içinde yaşadıkları
ülkede gördükleri muamele ile alakalı gelişiyor. Bunun böyle olmasına hayret
etmemiz doğru değil.
Belli başlı
farklılıklara değinmeyi gerekli görüyorum.
Rus milleti ve
Rusya Devleti Rus olmayanların Rus olması eğilimini taşımıyor.
Yani ‘ne mutlu
Rusum diyene’ eğilimi Rusya'da yok. Bu, örneğin İngilizlerin üstten bakan, diğer
milletlerin İngilizleşemeyeceği görüşü gibi de değil, veya Hitler dönemindeki
Alman sosyalistlerinin bakış açıları gibi de Alman olmayan herkesi yok etmeye kadar varan bir şekilde değil.
Rus milleti ve devletinin
geleneğinde başka milletleri Ruslaştırma çabası nerede ise hiç yok.
Bu çaba ironik
olmakla birlikte aslında köklerini Sovyetler birliği döneminde atmış bir
yaklaşımın eseri.
SSCB Halkların
kardeşliğinin pekişmesinin Enternasyonalizm ile sonuçlanacağı ilkesinden
hareketle Ruscanın dünya dili olacağını ön görerek hareket ediyordu ve böylece
bir nevi Ruslaştırma politikasının doğumuna sebebiyet vermişti.
Bunun neticesinde
ortaya çıkan şey ise aslında günümüzde RF içerisinde Ruslaştırmacı
denilebilecek tüm hareketlerin temeli.
En radikal Rus
milliyetçileri dahi diğer ulusların Ruslaşmasını biz Rusuz demelerini değil Rus
kültürü ve dilini bilmelerini arzularlar.
Bu yaklaşımın
Türkiyede onlarca yıl süren yaklaşımdan en farklı yönü ise bir nevi psikolojik
etkisi ile belkide Türkleştirme politikalarından daha asimile edici yönünün var
olmasıdır.
Rus kültürünü,
dilini öğrenmek başka, Ruslaşmak başkadır, Ruslaşmak öyle kolay değildir izlenimi
veren yönü Rus olmanın farklı ve özenilesi olduğunu da telkin eder.
Elbette yukarıda
değindiğim gibi bu İngilizlerin tarihlerinde gösterdikleri tavır kadar net
değildir. Fakat buna doğru bir yol almaktadır.
Bunu daha net
izah etmek için Rus siyasetinde son aylarda üzerinde durulan, mevzubahis edilen hemen hemen tüm Rus siyasetçilerinin konu ile alakalı açıklamalar
yapmasına sebep olan ilginç durumu izah edeyim.
Bir Siyasetçi
Amerika Birlişek devletlerinin Meksika sınırına ördüğü duvar gibi bir duvarı
Rusyanın da Kafkasya’da inşa etmesinin gerekli olduğu çıkarsamasını yaptı.
Sanıyorum izah
edebildim. Rusya’daki asimilasyoncu yaklaşım diye ele alabileceğimiz çizgi
Kafkasya ile arasına bir sınır çekmeyi tartışabiliyor.
ABD’deki yerli halkların izole edildiği kamplar gibi bir şey oluşturulması
Rusya siyasetinde gündem bulabiliyor.
Aslında idaresel
ve hukusal olarakta bu ayrı görmenin başka tezahürlerini de net olarak
gözlemleyebiliriz.
Örneğin Rusya’nın
diğer bölgelerinde bölge idareleri seçimle yapılıp Merkezce onanırken
Kafkasyada durum farklılaşıyor, merkezin seçtiği adayların yerel idarelerce-organlarca meclislerce onaylanması bekleniyor. Yani bir nevi atama usulü, yakın geçmişimizde bu usul
tüm Rusyada uygulanırken günümüzde sadece kafkas cumhuriyetlerinde uygulanacak...
Kısaca
vatanımızda yaşayan tüm soydaşlarımızın karşı karşıya kaldıkları asimilasyona
yol açıcı faaliyetler yapısal olarak Türkiyede günümüze kadar uygulanan asimilasyoncu
politikalardan çok daha farklılar.
Türkiye’de son
yıllarda asimilasyoncu politikaların aldığı yol aslında Rusyada günümüzde gördüğümüz
şekle doğru gidiştir.
RF. bölgelerin
dolayısı ile azınlıkların kendilerine pek çok şeyi bırakır. Örneğin 24 saat
Çerkesce yayın yapan televizyon açmanız için bir engel yoktur. Yapabiliyorsanız
yapın mantığı hakimdir.
Aynı şey okullar
içinde geçerlidir. Eğer açabiliyorsanız okulda açarsınız, kanunen bunu
engelleyen bir şey yoktur.
Fakat federal
merkez bunları size yapmaz, hatta üzerine vazife olduğunu dahi düşünmez.
İstiyorsanız kendi bölgenizin olanakları ile bunu yapmalısınızdır. Federal
bütçe de böyle şeyler çokta yer almaz.
Bunlarla alakalı
düzenlemelerde federal kanunlarla değil bakanlıkların, yöneticilerin
talimatname-emirnameleri (Ukaz) bütçe veya iç işleyiş kararnameleri ile
halledilir.
Kısaca kanunen
kullanma hakkınız olan şeyler nerede ise sınırsız özgürlüklerle doludur.
Pratikte bunları gerçekleştirmeniz aşamasında Federal yönetim işi size ve Alt idari birimlere bırakır.
Durum budur.
Örneğin Şapsığ
bölgesinde Şapsığ Meclisi Federal yönetimden okul binası, arazisi, okuldaki öğretmenlerin
maaşları gibi istemlerde bulunmadan kendi kendine okul açarsa, öğretmenleri
maaşlandırırsa hiç kimse hiç bir şey demez.
Fakat Federal
yöenetim bütçesinden can alan bir kurum oluşturmak istediğinizde size haftada
bir saat çerkesce yetmez mi diye ilgili ilk mülki idarecinin ukazı
(talimatname-emirnamesi) önlerine çıkar. Daha bir üst makama, daha da üst
makama müracaat edebilirsiniz, eğer çok abarttıysanız en son RF. Başkanı’nın bu
konuda ukaz (emirname-talimatname) vermesine sebep olursunuz. Parayı verenin
müsaade ettiği kadar düdük çalınır.
***
Eğer sizin
yaşadığınız bölge ekonomik olarak güçlü ise veya daha çok nüfusa sahip ise veya
her ikisi bir arada ise gücünüz oranında okulda açarsınız televizyonda
açarsınız.
Bunlar aslında
özel televizyonlarda olmak zorunda değillerdir. İçinde yaşadığınız devletin
cumhuriyetin kurumlarıdır. Yani devlet organlarıdırlar.
Federal veya
yerel devlet dışında özel sektörce yapılacak olanlar ise zaten serbestler.
Örneğin
Karçay-Çerkes cumhuriyetinde bir müteşebbis tarafından açılmış 24 saat yayın
yapan dünyanın her tarafından izlenebilen Kafkasyada konuşulan tüm dillerde yayın yapan özel bir televizyon kanalı
mevcutttur.
***
Biz Çerkes
Cumhuriyetlerinin durumunu ele alacak olursak; Örneğin Kabardey-Balkar
cumhuriyetinde yaşayan Adıgelerin sayısı çok olmasına rağmen Adıgey
Cumhuriyetinin milli konularda daha geniş kapsama sahip faaliyetlerde
bulunmasını sağlayan şey tahminlerinizin dışındadır.
Adıgey
Cumhuriyeti Kabardey-Balkar cumhuriyetine kıyasla bütçesini iç kaynaklarından
daha fazla besler. Yani kullandığı kendine ait parası bütçesinde daha çok yer
tutar.
Bu da daha milli
kararlar almasını, uygulamasını sağlar, kolaylaştırır.
Örneğin resmen
bildiğiniz tüm Çerkes milli bayramları önce Adıgeyde resmiyet kazanmıştır. Veya geri dönenlerle ilgilenen onları topluma
adepte edecek çalışmalar yapacak resmi organa Adıgey sahiptir.
Adıgeyde resmen
maaşları ödenen elemanlara sahip Adaptasyon Merkezi isimli bir kurum vardır.
Çalışmalarının
yeterliliği ise elbetteki sorgulanabilir. Hatta ben şahsım adına sadece şu an
kurumun var olmasından öteye çokta faydalı çalışmalara imza atabildiğini
düşünmüyorum. Bu da yine bütçesi ile alakalı.
Aynı kurumun
benzeri Kabardey-Balkar cumhuriyetinde yoktur. Bu kurumun üstlendiği şeyleri
Kabardey-Balkar cumhuriyetinde federal kurumların uzantıları
gerçekleştirir.
***
Türkiye’deki demokratikleşmenin
benim gördüğüm kadarıyla aldığı yolda budur.
Artık Türkiye’de okullarda
çerkesce dersi vardır. Ama Ankaranın finanse edeceği oranda-çizeceği boyuttta
vardır.
Çerkeslere ait
bir yerel idare, devlet yapısı yoktur. Dolayısıyla Çerkeslere ait idarenin bu
soruna eğilmesi söz konusu şimdilik değildir.
Özel sektör
olarak yapmanın önü ise açılmıştır. (Mevzuat ise aşılabilir.) Bunun anlamı
paranız varsa isterseniz Çerkesce televizyon açabilirsiniz.
Kısaca Türkiyede
demokratikleşme diye algılanılan şeyler, aslında Rusya’da bizlerin günümüzde
RF’nun asimilasyoncu politikaları-yapısı
diye adlandırdığımız hale doğru iyileşmesidir.
Demokratiklik
deyimini ise irdelemeyeceğim. Fakat bu yapıya dönüşülse dahi demokratik
yapılanmaya ulaşılmamış olacağını söylemekle yetineceğim.
Çünkü bu yapının
ulaşma ihtimali olan şekli şu an Rusya Federasyonunda var ve hiç te
demokrasinin tam tezahürü olarak algılanmıyor.
Bireylerin
demokratik katılımı anlamında ise benim gördüğüm kadarıyla Türkiye’de daha iyi
bir gelişim izlenmekte.
***
Türkiyedeki
değişimin yol aldığı yapılanmada ortaya çıkması beklenilen, çıkacağına emin
olduğumuz şey ise devletin kendisi dışında bu işleri yürütecek yapılara olan
ihtiyacı.
Bunun anlamı ise
gelişmeler böyle devam ederse ‘Çerkes Meclisine’, Çerkesleri temsil eden bir
yapıya TC.nin ihtiyacı olacak. Türkiyenin nüfusca birinci azınlığı olan Kürtler
zaten bu konuda hazırlıklılar.
Türkiyedeki Çerkeslerin
şu an önlerinde kendilerini bekleyen en önemli şey de bu.
Bu yapıyı
oluşturmalarını beklemekten daha iyisi ise bu yapının bizdenliğini sağlamak
için bizlerin hazırlıklı olması hatta bu yapıyı bizlerin oluşturmasıdır.
AÇUMIJ Hilmi