Eğer bir
milletin milli birliğini yok etmek istiyorsanız yapmanız gereken şeyler
bellidir.
Bunlar
içerisinde; bu milletin birliğini ortadan kaldırmak için en fazla önem
vereceğiniz şeyler ne ekonomik ne de siyasi baskı unsurlarıdır.
Elbette bunlarda kullanılır. Fakat en öne çıkan ve ene etkili olan şey milleti millet yapan değerlerin yok edilmeye çalışması, bunların değer olmaktan çıkartılmasıdır.
Elbette bunlarda kullanılır. Fakat en öne çıkan ve ene etkili olan şey milleti millet yapan değerlerin yok edilmeye çalışması, bunların değer olmaktan çıkartılmasıdır.
Her
birimizce çok iyi bilindiği üzere, en önde gelen milli değerlerimiz; dil, din,
vatan, bayrak, ortak tarih ve gelecektir.
Eğer
Türkiye’de yaşayan bir Çerkes iseniz bu milli değerleri yok sayan veya küçük
gören, ortadan kaldırmaya çalışan (ister Çerkes ister Kuzey Kafkasya kökenli
isterse bambaşka bir milletten olsun) herkes, sizin milli
birliğinizi, yok etmek, asimile etmek için çalışıyor demektir.
Onlardan
kaçının. Onların yaptıklarını, söylediklerini desteklemeyiniz. Çünkü onlar sizi
bir millet yapan en temel değerlerinize saldırarak millet olma özelliğinizi
ortadan kaldırmak istiyorlar demektir.
Bu konuda
müsamahakar davranabileceğiniz tek bir nokta vardır: böylesi davranan şahsın;
‘eylem ve söylemlerinin nasıl bir sonuç doğuracağını bilmeyen, farkında
olmadan, bilgisizliğinden veya kandırılmışlığından’ dolayı bu tipte eylem ve
söylemlerde bulunuyor’ olması ihtimalidir. Ki böyleleri de var.
Dilimize Yapılan
Saldırılarla Milli Birliğimize Kastedenler;
“Çerkesce
diye bir dil yoktur. Abazaca, Asetince, Kumukça, Lezgice, Çeçence
vs. gibi farklı farklı köklerden gelen hatta farklı dil ailelerine mensup
dillerin hepsine birden Çerkesce denilir.” derler.
Bu
kesinlikle doğru değildir. Böylece sadece Çerkeslerin değil, diğer tüm Kuzey
Kafkasyalıların milli benlikleri, yok edilmeye, yıpratılmaya başlamıştır.
Dil ile
alakalı, milli birliğimizi yok etmeye yönelik çalışmalar sadece bununla da
sınırlı değildir.
Eğer bu
noktadan direk sonuca ulaşılamıyorsa, bir başka noktadan saldırıya devam
edilir;
“Çerkesce
Adıgelerin konuştuğu dil diyorsunuz ama Adıgeler bir dil konuşmuyor ki” derler.
Ve bu külliyen yalandır. Adıgelerin ortak tek bir dilleri vardır ve bu dile
kendi dillerinde Adıgabze yabancı dillerde ise Çerkes dili (Çerkesce) denilir.
Çerkesce her
dil gibi farklı lehçelerden, şivelerden oluşur. Çerkesce için bir ortak alfabe
Çerkesler tarafından defalarca oluşturulmuştur. Bu konuda pek çok Çerkes
dilbilimcinin çalışması vardır. Tek bir alfabe ile Adıgabze okuyup yazmak
mümkündür.
Bu konunun
aşılamamasının tek bir sebebi vardır. Rusya devletinin yüzyılı aşan süreden
beri sürdürdüğü yaklaşım. Bu konunun aşılması için vatanlarında yaşayan
Çerkeslerin (özellikle bilim adamları ve Çerkes aktivistlerinin) çabaları
vardır. Bu konuda mücadele vatanımızda sürdürülmektedir.
RF
içerisindeki Çerkeslerin iki yazın dili ile altı farklı ulus gibi idari
bölümlere dağıtılmış olması bu konudaki temel açmazdır ve aşılması için hemen
hemen tüm Çerkesler çaba içerisindedirler.
Kısaca; her
durumda “Çerkesce diye bir dil yok” diyen kimse Çerkeslerin temel milli
değerlerinden birisine saldırmaktadır, ve bu sadece Çerkesliğin yıpratılarak
Çerkeslerin milli birliğinin ortadan kaldırılmasına hizmet eder.
“Çerkesce
(Adıgabze) diye bir dil yoktur. Kabartayca, Şapsığca, Abdzahce farklı farklı
dillerdir.” diyenlerde aynı şeye hizmet ederler.
Kabartayca,
Şapsığca, Abdzahce yoktur, bunlar Adıgabze (Çerkesce)nin şiveleridir. Var olan
şey; Kabartay şivesi, Abadzah, Şapsığ vb. şivelerdir. Bunlar aynı dillerdir. Ortak
bir alfabe ile okunup yazılabilirler. Ortak bir alfabe kullanılmıyor olmasının
tek bir temel sebebi vardır; o da, Kafkasya’da Çerkes (Adıge)lerin Rusya
yönetimi tarafından siyasi olarak bölünmüş olmalarıdır.
Dinimize
Yapılan Saldırılarla Milli Birliğimize Kastedenler;
Çerkesler
tek bir dinden değillerdir, diyen insanlara da yüz vermemelisiniz.
Çerkeslerin
dini İslam’dır. Dünya üzerinde yaşayan milyonlarca Çerkes (Adıge) arasında
Müslümanlık dışında bir başka dine sahip olan Çerkes sayısı Mezdegu’da yaşayan
(tahmini 5-10 bin) Hıristiyan Çerkesten öteye gitmemektedir. Ve bu milletimizin
çok dinli olduğunu gösterecek bir yüzde değildir.
“Çerkesler
çok dinlilerdir.” dedikleri an Çerkes (Adıge)leri birarada tutan bir
başka temel değerimizin altı oyulmaya çalışılıyor demektir.
Böyle
söyleyenlere yüz vermemek gerekiyor.
Vatanımızı
Yapılan Saldırılarla Milli Birliğimize Kastedenler;
“Türkiye’de
yaşayan Çerkeslerin vatanı Türkiye, anavatanı Çerkesya vb.” diyenlerle de
karşılaşabilirsiniz.
Milletin,
bir tane vatanı vardır. Bizim, Çerkes ulusunun da vatanı bellidir. Çerkeslerin
vatanı Çerkesya’dır. Anavatan, babavatan, kardeş vatan vs. gibi
söylemlerin hepsi Çerkesleri Çerkes yapan adeta kutsal bir değere sahip olan
“vatan” fikrine direk yapılmış saldırılardır. Kim tarafından ne amaçla
yapılırsa yapılsın Çerkeslerin milli birliğine karşı yapılmış bir saldırıdır.
Türkiye’de
yaşayan Çerkes(Adıge)ler; vatanı Çerkesya olan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıdırlar ve Çerkesya’da yaşayan Çerkeslerin diasporasıdırlar. Bunu
dışında söylenen her şey Çerkeslerin aleyhinedir.
“Abazalar,
Çeçenler, Asetinler ve Dağıstanlılar vb. Çerkes’dir” dediğinizde onların sadece
milliyetlerini değil vatanlarını ülkelerini yok saymış olursunuz. Abhazya,
Osetya, Çeçenistan, Dağıstan, İnguşetya vs. Çerkesya değildir. Bunlar akraba ve
komşu ulusların ülkeleridir. Bu ülkelerle ve bu ülkelerin kurucusu
olan halklarla aramıza nifak sokmanın en kolay yolu bu ülkeleri Çerkesya
saymak, buralarda yaşayan ulusları Çerkes saymaktır.
Türkiye, Abhazya,
Çeçenistan, Dağıstan, Osetya, İnguşetya, Ürdün, Suriye, İsrail, Almanya, ABD.
vs. Çerkeslerin vatanı değildir.
Abhazya,
Çeçenistan vb. kardeş vatanımız değildir. Bunlar kardeşimiz, komşumuz ve
dostumuz olan ulusların vatanlarıdır. Bu ülkelerden Çerkesya ve Çerkeslerin bir
karış toprak talebi yoktur. Bu ülkeler ve uluslarla aramızın açılmasına sebep
olacak bu türde her söylem Çerkesliğe darbe vurmanın yanısıra komşu ve kardeş
ulusların özlük haklarına yapılmış direk bir hakarettir.
Türkiye, Çerkeslerin vatanı değildir.
Türkiye’den Çerkesler bir karış toprak talebinde bulunmazlar. “Türkiye de vatanımızdır.” diyen herkes
“Türkiye topraklarında hak sahibi olduğu” iddiasını (en basitinden dolaylı
olarak) desteklediği için Türk devleti ve milleti ile aramıza nifak tohumları
ekmiş olur. Aynı zamanda Türkiye’yi vatan kabul etmişliğimizle Çerkesya’dan
feragat ettiğimizi de kanıtlayan yapısı ile bambaşka bir şeye de hizmet edilmiş
olunur.
Çerkesya’da,
günümüzde kurulu olan devletlerimizden, Çerkes aktivist gruplarına kadar
herkesin uzun yıllardır sonuçlandırmaya çalıştıkları 19. yüzyıldaki büyük
mağduriyetimiz, Çerkes Soykırımı ve Sürgünü konusunda yapılan çalışmaları
baltalamanın en güzel yolu budur.
Özellikle
son yirmi yıl içerisinde Çerkes-Rus savaşları,
soykırım ve sürgün konusunda verilen mücadelenin temelinde; Çerkeslere soykırım
uygulandığının kabul ettirilmesi ve bunun neticesinde şartsız olarak
Çerkeslerin “sürgün ulus” statüsünü elde ederek vatanlarına dönüşlerinin
sağlanması hedefler arasında yer almaktadır.
Türkiye’de
yaşayan Çerkeslerin vatanı Türkiye’dir veya tüm Kafkasya’dır söylemi bu
mücadeleyi baltalar. Türkiye
vatanımızdır denildiğinde “Artık bizler farklılaştık yeni bir vatanımız var,
sürgünde bir ulus değiliz.” denilmiştir.
Vatanımızda
yaşayan Çerkeslerin RF içerisinde, diasporanın yurt dışında verdikleri mücadele
neticesinde elde edecekleri hakların kullanılması sadece ve sadece bu şekilde
baltalanabilir.
Bu haklar üzerinde talebimiz yok demenin en
kolay ve kestirme yolu “Bizim vatanımız Türkiye’dir ve biz Çerkesya’da yaşayan
Çerkeslerden farklılaştık, yurt dışında yeni bir nitelik kazandık (Çeçen,
Asetin, Dağıstanlılarla karışıp) bambaşka bir millet halini aldık.” demektir.
Böylece; “sürgün ulus” olarak kabul edilecek
kitlenin artık yok olduğu ve hatta bambaşka bir şeye dönüştüğü kanıtlanmış
olur.
Çerkes
Soykırımı ve Sürgünü’nün müsebbipleri arasında ye alan Rus Çarlığının ve
Osmanlı mirasçılarının konu hakkındaki ortak çıkarlarına destek olunmuş
konumuna düşülür.
Rusya Çarlığının
Çerkes-Rus savaşları esnasında ve sonucunda vatanlarından sürdüğü Çerkesleri
Osmanlı İmparatorluğu içerisinde de rahat bırakmayarak dönemin Avrupa
devletleri ve Osmanlı İmparatorluğununda imzaladığı 93. harbini bitiren
anlaşmalarla (resmen, uluslarası anlaşmalarla) günümüzün Arap ülkeleri ve
İsrail’e sürülen Çerkeslerin farklılaştığının altını çizen her türlü açıklama
sadece ve sadece bu devletlerin yararınadır.
Bayrağımıza
Yapılan Saldırılarla Milli Birliğimize Kastedenler;
Tüm
dünyadaki Çerkesleri sembolize eden, Çerkeslerin 12 yıldızlı üç oklu bayrakları
üzerinde de polemikler yaratarak milletimizin temel değerlerinden birisinin
yıpratılarak milli birliğimize saldırıldığına da şahit olmaktayız.
Bazen tüm
Kuzey Kafkasyalıları Çerkes sayarak (Çerkese dahil ettikleri) diğer ulusların
bu bayrağı kullanmıyor olmalarından dolayı “bu bayrağın Çerkes bayrağı
olmadığı” sonucuna ulaşılmasını sağlayacak yaklaşımlarda bulunurlar.
Çerkesler;
Dağıstanlılar, Asetinler vs. iseler bu bayrak Çerkes bayrağı değildir söylemi
ile milli değerlerimizden birisi olan bayrağımız değer olmaktan çıkartılır.
Bazen de çok
daha uçuk iddialarla, mesela bayrağımızın bizi uluslaştırmak isteyen İngilizler
tarafından düşünüldüğü her hangi bir kökü olmadığı veya Yahudilerle, masonlarla
vs. ilişkilendirildiğini görürüz.
Bunu yapan,
söyleyenler saldırdıkları değerin bu ulusu temsil eden bayrak olduğunun
bilincinde değillermiş gibi ardından “Biz Çerkesler” diyerek bu milleti
kandıramazlar.
Çerkes
bayrağının kökünü, tarihi gelişimini bilmeyenler (veya biliyor olmalarına
rağmen başka niyetlerden dolayı) bu bayrağı sadece batı Çerkesya’ya mahsus bir
şeymiş gibi göstererek Çerkesleri bölmeye, milli birliklerini ortadan
kaldırmaya hizmet ederler.
Kabardey,
Cılağasteney, Besleney, Mezdegu, vb. doğu Çerkesya’nın bu bayrakla
alakası olmadığını ima edenler aynı şeye hizmet etmektedirler.
Halbuki çok
daha eski dönemlerden kök bulan, ilk örnekleri bilinen (muhafaza) edilen,
belgelerle sabit olan bu bayrağın en eski örnekleri Doğu Çerkesya’da
dalgalanmıştır (*).
Kısaca
bayrağımıza olan saygımızı yitirmemize sebep olmak amacından başka bir işe
yaramayan bu söylemler milli değerlerimizi yıpratıcı niteliklerdedir ve
söyleyenlerine karşı aramıza mesafe koymamız için yeterlidirler.
Tarihimize
Yapılan Saldırılarla Milli Birliğimize Kastedenler;
Orta çağın
sonlarından yeni çağın ilk yüzyıllarında ve hatta sürgün öncesi döneme kadar
Çerkes Pşıları tarafından Kuzey Kafkasya’da yaşayan diğer ulusların
vergiye-haraca bağlanması ve hemen hemen tüm Kuzey Kafkasya’nın Çerkesya
ülkesinde yaşayan beyler tarafından denetim altında tutulmasının çarpıtılması,
bunlardan en büyüğüdür.
Atalarımızın
hemen hemen tüm Kuzey Kafkasya’ya hakim oldukları bu dönemden dolayı, tüm Kuzey
Kafkasya’yı Çerkesya saymak ve bu ulusların da Çerkes olduğunu iddia etmek bu
milletlere karşı yapılacak en büyük saygısızlıklardandır.
Tarihimizin
böylece çarpıtılması Abazasından, Asetinine Dağıstanlısına diğer Kuzey Kafkasya
ulusları ile aramıza nifak tohumları atmaktan öteye giden bir şey değildir.
İki deniz
arasındaki Çerkesya’dan bahseden her hangi bir kimsenin bunu günümüze
taşıyarak, bunu bu halklara dayatır bir şekilde ifade etmesi sadece ve sadece
provokasyondur.
Vatanımızda
yaşadığımız son dönemler 18-19. yüzyıllar ve hatta 20. yüzyılın başlarına kadar
Adıge kimliğinin günümüzde kendisini Adıge olarak tanımlayan
herkesi o tarihlerde kapsamadığını bilerek, sadece Adıge ismi ile
örgütlenmeliyiz diyenlerde yanılgı içerisindedirler.
Böylece,
farkında olarak veya olmayarak, tarihimizde ve günümüzde ulusumuzun tamamını
kapsayan Çerkes ve Çerkesya kavramlarından dolayı sahip olduğumuz haklarımızdan
faydalanmamamıza sebep verecek söylemler geliştirmektedirler.
19. yüzyılın
sonuna kadar Şapsığ, Abdzah, Wubıh, Natuhay vb.lerinin bir kısmının o
zamanlarda dahi kendilerini Adıge olarak tanımlamadıklarını, o tarihlerde
kendilerini Adıge olarak tanımlayan diğerleri ile oluşturdukları, hepsini
kapsayan ortak kimliğin “ÇERKES” olduğunu bile bile, günümüzde sadece “ADIGE”
adıyla ortaya çıkalım diyenler de tarihimizden gelen haklarımızın
kullanılmasına balta vurduklarının farkında değillermiş gibi söylemler
içerisindeler.
O tarihlerde
Şapsığ, Abdzah, Wubıh ve Natuhaylardan az bir kısmı kendilerini AĞUÇ’IPS olarak
tanımlamaktaydılar (**). Biz Çerkes’iz ama Adıge değiliz diyorlardı. İşte bu
yüzden tarihçilerimiz “Her Adıge Çerkes’tir ama her Çerkes Adıge değildir.”
diyorlardı. Bu satırları yazdıkları, kendilerinin yaşadığı dönemde dahi Şapsığlar
arasında, “Ben Adıge değilim Ağuç’ıpsım” diyecek kimseler vardı.
Günümüzde
“Ben Ağuç’ıpsım” diyecek bir kişi, Şapsığ, Abdzeh, Wubıh ve Natuhaylar arasında
bulmak imkansızdır. Ağuç’ıps lehçesi ile yazılmış (Arap harfleri esaslı 19.
yüzyılda İstanbul Çerkes Teavün Cemiyetince oluşturulan Çerkes alfabesi ile)
metinler elimizde iken, söylenenlerin sadece tarihimizi çarpıtmakta olduğunu
görüyoruz.
Günümüzde
Adıgabze bilen herkesin çok rahatlıkla okuyacağı ve tamamını anlayacağı bu
metinler sadece o dönemde antik çağlardan – eski dönemlerden kalmış bir
isimlendirmenin son kalıntılarının olduğunun göstergesidir.
Bu kadar
basit, herkesin bildiği, hakkında onlarca yüzlerce belgenin olduğu bir konunun
çarpıtılması kabul edilecek bir şey değildir.
Aynı zamanda
bu belgeler, “19. yüzyılda kendisini Ağuç’ıps diye tanımlayan kitlenin”
varlığından dolayı, tarihimizden gelen haklarımızdan faydalanmak
için Adıge ismi ile birlikte eşanlamlısı ÇERKES’i kullanmak
zorundayız.
19. yüzyılda
da 20. yüzyılda da hep ÇERKES olarak tanına geldik.
Çağımızda
hepimiz “Adıge” ortak ismini kabul etmiş olduğumuz için, bu gün kendisini Adıge
(Çerkes) olarak tanımlayan herkesin ortak faydası için, 19. yüzyılda olan
olayların neticesinde sahip olduğumuz haklardan faydalanmak için bu ÇERKES
ismini sonuna kadar kullanmak zorundayız.
Kısaca
Çerkes ve Adıge isimlerini bir arada kullanmamıza engel olmak isteyen her türlü
görüş, milli birliğimize yapılmış bir saldırıdır.
Sadece
“Adıge” adını kullanarak “19. yüzyılda, Karadeniz sahillerinde yaşayanlar
Ağuçıpslerdi. Siz Adıgelerin burası ile alakalı bir şey söylemeye hakkınız yok,
günümüzde kendisine Ağuçıps diyen kimse yok dolayısıyla bu topraklar üzerinde
sadece şu an yaşayanların hakkı vardır.” dedirttirmekse amaçları, bilemiyorum.
Ben şahsım
adına ‘Ağuçıpse’ dayanan Şapsığ köklerimle Çerkeslik ve Adıgeliğimden ödün
vermenin kesinlikle yanlış olacağına, Çerkes ve Adıge isimlerini bir arada eş
anlamlı olarak günümüzde kullanılmasının ise temel zorunluluklarımızdan
olduğuna inanıyorum.
Gelecek Kurgusunda
Çerkesya Olmayanların Milli Birliğimize Vurdukları Darbeler;
Ortak bir
dil, din, vatan, geçmişe sahip olan Çerkesler arasında özellikle sürgündekiler,
diasporadakiler içinden ulusun gelecek kurgusu içerisine ÇERKESYA’yı
koymayanların çalışmaları, milletimizi pasifize etme pozisyonundan ele
alınabilir.
Gelecek kurgusuna Çerkesya’yı, vatanlarını
koymayanlardan bazıları, yurt dışında yeni bir yapı haline geçilmesinin gerekli
olduğunun altını çizerler. Türkiye’de vatanlarındakine benzemeyen,
geleceği vatanları ile alakasız, hatta artık Çerkesya vatanları olmaktan
çıkmış, böylece başka bir tipte asimilasyonu doğal ve gerekli görenler milli
birliğimize darbe vurmaktadırlar.
Argümanlarının
temelini, geleceklerinde Çerkesya’nın yer almaması belirler. Çerkesya
geleceğinizde hiç bir şekilde yer almıyorsa, başkalaşmayı (ister Türkleşmek
isterse çok daha farklı bir şey olmayı) gerekli ve doğal sayabilirsiniz.
Kısaca;
dilimiz, dinimiz, vatanımız, bayrağımız, ortak tarihimiz, gelecek kurgumuz ve
ulusal değerlerimizle örtüşmeyen her şeyden kaçınmak milli selametimiz için
gereklidir.
Dipnotlar:
(*) Resimdeki
üç renkli (sarı beyaz-yeşil) yeşil zemin üstünde iki ok ve beş köşeli üç
yıldızın yer aldığı ilk bayrak, Doğu Çerkesya’da Kabardey bölgesine General
Glazenap tarafından 1805 yılında yapılan askeri seferde, Rusya İmparatorluğu
askeri birliklerince Baksan nehri yakınlarında yapılan savaşla ele
geçirilmiştir(1).
İkinci
sırada yer alan bayrak ise Rusya İmparatorluğunca son Kabardey
valisi (1809—1822) olarak tanınan Kuşuk Janhot (1758—1830) ve Rus
hakimiyetini tanımayan oğlu Kuşuk Cambulat ‘Cambot’ (? — 1825
) ve ona bağlı birliklerle batı Çerkesya ve Doğu Çerkesya’da
bu bayrak altında Rusya İmparatorluğu hakimiyetine karşı savaşanların
kullandığı bayraktır (2).
Çerkesya
bağımsızlık savaşında hem doğu Çerkesya’da hem Batı Çerkesya’da savaşlara
katılan Kuşuk Cambulat’ın babası, General Velyaminov tarafından (1825) yılında
Nalçik Kalesine davet edilir. Ardından görüşme yapmak için Kuşuk Cambulat’ta
çağrılır ve babasının gözleri önünde öldürülür (3). Kabardey bölgesini temsil
eden bu bayrak üzerinde iki ok ile (Baksan, Kaşkatav ve Küçük Kabardey
bölgesini) temsil etmek üzere altın iplikle işlenmiş (dışe yidağ ç.n.) beş
köşeli üç sarı yıldız yer alır. A.P. Yermolov tarafından ganimet olarak Rus
ordusunca ele geçirilmiştir. (4)
Üçüncü
sırada yer alan yeşil zemin üzerine sarı renkle işlenmiş üç ok ve on iki
yıldızın yer aldığı bayrak ise Çerkesya kurtuluş savaşı
esnasında ve ardından gelen yıllarda da tüm Çerkesleri
temsil eden bayraktır.
(1).
Maksidov A.A. Znamena Kabardinskix knyazey i dvoryan // Geneologiya Severnogo
Kavkaza- Nalchik, 2000. № 3.
(2) Kuşuk
Janhot (1758—1830) ve Kuşuk Cambulat ‘Cambot’ (? — 1825 ) hakkında ayrıntılı
bilgi için bkz: Adıgskaya (Çerkesskaya) entsiklopediya Glavnıy
redaktor professor M.A. Kumahov fond im. B. X. Akbasheva, Moskva-
2006 Sayfa 934-935
(3) Konu
hakkında ayrıntılı bilgi için; olaya şahit olan hem Kuşuk Cambulat ‘Cambot’u
hem de Velyaminov’u şahsen tanıyan dönemin ünlü yazarlarından A. S.
Griboyedov’un V. K. Kyuhelbeker’e yazdığı mektuba bakabilirsiniz. A.
S. Griboyedev. Sochineniya. M. Xudojestvennaya literatura. Mektuplar
başlığı, A. S. Griboyedev’den V. K. Kyuhelbeker’e mektup (23 Kasım
1825) 1988
(4) Maksidov
A.A. Znamena Kabardinskix knyazey i dvoryan // Geneologiya Severnogo Kavkaza-
Nalchik, 2000. № 3.
(**) АгъукIыпс-
Ağuç’ıps kavramına dönemin kaynaklarında (19. yüzyıl) Агучипс - Aguçips (I),
Ахгучипсе-Ahguçipse (II), АгъукIыпсэ- Ağuç’ıps (III), şeklinde rastlıyoruz. Bu
isimlendirmenin kapsamı hakkında ayrıntılı bilgiye Yusuf Suat
Neğuçun “Esatir” adlı eserinde (IV), ulaşmak mümkün.
Yazarın kendiside bu gruba “АгъукIыпс” dahildir ve eserini diğer yazarların
aksine Ağuç’ıps’da kullanılan dialekt ile yazmıştır. Onun ifadelerine göre
Ağuç’ıps : ‘АгъукIыпсэр: абдзах, шапсыгъ, наткъуадж, убых. МыплIыр зыхэхьэрэ
купыр арыгъэ (V).’ ‘Ağuç’ıps : Abdzah, Şapsığ, Natkuac, Wubıh. Bu
dördünün olduğu gruptur.’
Yusuf
Suat’ın söz konusu tarihlerde yaşayan diğer Adıgelerden, Ağuç’ıpsı
oluşturanları özellikle ayırdığını ve bunun altını basa basa çizdiğini
görüyoruz.
Bu dönemle
alakalı yazılmış başka kaynaklarda da aynı ayrımın varlığına sıkça
rastlıyoruz. Örneğin G. Novitskiy (VI)
tarafından Çerkeslerle alakalı olarak Rusya devleti için
hazırlanan raporda; “Ağuç’ıps termini ‘bizimkiler, bizden olanlar’ anlamında
Şapsığ, Natuhay, Abdzah ve Wubıhlar arasında diğer Kuban bölgesi Adıgelerinden
kendilerini ayırmak için kullanılıyor (VII), “ diyerek belirtiyor. Konu
hakkında ayrıntılı bilgilere bu dönemde bölgeyi gezen batılı yazarların
eserlerinde de rastlanır.
(I) Lyule L.
Ya. Çerkesya: İstorika-Etnografiçeskaya stati. Krasnodar 1927 s. 10, 18
(II)
Han-Girey. İzbrannıye proizvedeniya. Nalçik 1974 s. 203
(III) Neğuçu
Yusıf Sahid. Esatir (Adıgem ithıd). Psatl . Mıyekuape 2005 sayı 2 (5) sayfa
276-282
(IV)Yusuf Suat
Neğuçu Düzce Mezç’ağ Adıge köylerinden Karaköy doğumlu olup Osmanlı döneminde
yaşayan aydınlarımızdan birisi. Çerkes Teavün Cemiyetinde görevler almıştır.
1911-1912 yılları arasınada Kafkasya’da açılan ilk çerkesce okulların
açılmasında büyük katkısı vardır. Esatir adlı eserini Kafkasya’da Kıyı boyu
Şapsığda 1927 yılına kadar yazdı. Stalin döneminde tutuklandı
akıbeti hakkında net bilgi yok.
(V) Neğuçu
Yusıf Sahid. Esatir (Adıgem ithıd). Psatl . Mıyekuape 2005 sayı 2 (5) sayfa 276
(VI) G. Novitskiy
(1800-1877) Ukraynalı. Kafkas-Rus savaşları sırasında Çerkesler özellikle
Şapsığlar hakkında bilgi toplamak için Kuzey-batı kafkasya’ya gönderilen
casus. 1829 yılında Rus işbirlikçisi Pşekuy Mogurıko ile 1830
yılında ise Rus işbirlikçisi Abat ailesinin koruması altında bölgeyi gezerek
raporlar hazırladı. Novitskiy hakkında daha ayrıtılı bilgi için bkz. Landşaft,
Etnografiçeskiye i İstoriçeskiye protsessı na Severnom Kavkaze v XIX- naçale XX
veka. Nalçik 2004 sayfa 11-40
(VII) GAKK (Krasnodar Krayı Devlet
Arşivi) F. 249, op. 1 d.328, l. 3
Açumıj Hilmi