Blogda Ara

22 Ocak 2014

TÜRKİYE’DE ÇERKES MİLLİ BİRLİĞİNE YAPILAN SALDIRILAR

Eğer bir milletin milli birliğini yok etmek istiyorsanız yapmanız gereken şeyler bellidir.

Bunlar içerisinde; bu milletin birliğini ortadan kaldırmak için en fazla önem vereceğiniz şeyler ne ekonomik ne de siyasi baskı unsurlarıdır.

Elbette bunlarda kullanılır. Fakat en öne çıkan ve ene etkili olan şey milleti millet yapan değerlerin yok edilmeye çalışması, bunların değer olmaktan çıkartılmasıdır.


Her birimizce çok iyi bilindiği üzere, en önde gelen milli değerlerimiz; dil, din, vatan, bayrak, ortak tarih ve gelecektir.

Eğer Türkiye’de yaşayan bir Çerkes iseniz bu milli değerleri yok sayan veya küçük gören, ortadan kaldırmaya çalışan (ister Çerkes ister Kuzey Kafkasya kökenli isterse bambaşka bir milletten olsun)  herkes, sizin milli birliğinizi, yok etmek, asimile etmek için çalışıyor demektir.

Onlardan kaçının. Onların yaptıklarını, söylediklerini desteklemeyiniz. Çünkü onlar sizi bir millet yapan en temel değerlerinize saldırarak millet olma özelliğinizi ortadan kaldırmak istiyorlar demektir.

Bu konuda müsamahakar davranabileceğiniz tek bir nokta vardır: böylesi davranan şahsın; ‘eylem ve söylemlerinin nasıl bir sonuç doğuracağını bilmeyen, farkında olmadan, bilgisizliğinden veya kandırılmışlığından’ dolayı bu tipte eylem ve söylemlerde bulunuyor’ olması ihtimalidir.  Ki böyleleri de var.

Dilimize Yapılan Saldırılarla Milli Birliğimize Kastedenler;

“Çerkesce diye bir dil yoktur. Abazaca, Asetince,  Kumukça, Lezgice, Çeçence vs. gibi farklı farklı köklerden gelen hatta farklı dil ailelerine mensup dillerin hepsine birden Çerkesce denilir.” derler.

Bu kesinlikle doğru değildir. Böylece sadece Çerkeslerin değil, diğer tüm Kuzey Kafkasyalıların milli benlikleri, yok edilmeye, yıpratılmaya başlamıştır.

Dil ile alakalı, milli birliğimizi yok etmeye yönelik çalışmalar sadece bununla da sınırlı değildir.

Eğer bu noktadan direk sonuca ulaşılamıyorsa, bir başka noktadan saldırıya devam edilir;

“Çerkesce Adıgelerin konuştuğu dil diyorsunuz ama Adıgeler bir dil konuşmuyor ki” derler. Ve bu külliyen yalandır. Adıgelerin ortak tek bir dilleri vardır ve bu dile kendi dillerinde Adıgabze yabancı dillerde ise Çerkes dili (Çerkesce) denilir.

Çerkesce her dil gibi farklı lehçelerden, şivelerden oluşur. Çerkesce için bir ortak alfabe Çerkesler tarafından defalarca oluşturulmuştur. Bu konuda pek çok Çerkes dilbilimcinin çalışması vardır. Tek bir alfabe ile Adıgabze okuyup yazmak mümkündür.

Bu konunun aşılamamasının tek bir sebebi vardır. Rusya devletinin yüzyılı aşan süreden beri sürdürdüğü yaklaşım. Bu konunun aşılması için vatanlarında yaşayan Çerkeslerin (özellikle bilim adamları ve Çerkes aktivistlerinin) çabaları vardır. Bu konuda mücadele vatanımızda sürdürülmektedir.

RF içerisindeki Çerkeslerin iki yazın dili ile altı farklı ulus gibi idari bölümlere dağıtılmış olması bu konudaki temel açmazdır ve aşılması için hemen hemen tüm Çerkesler çaba içerisindedirler.

Kısaca; her durumda “Çerkesce diye bir dil yok” diyen kimse Çerkeslerin temel milli değerlerinden birisine saldırmaktadır, ve bu sadece Çerkesliğin yıpratılarak Çerkeslerin milli birliğinin ortadan kaldırılmasına hizmet eder.

 “Çerkesce (Adıgabze) diye bir dil yoktur. Kabartayca, Şapsığca, Abdzahce farklı farklı dillerdir.” diyenlerde aynı şeye hizmet ederler.

Kabartayca, Şapsığca, Abdzahce yoktur, bunlar Adıgabze (Çerkesce)nin şiveleridir. Var olan şey; Kabartay şivesi, Abadzah, Şapsığ vb. şivelerdir. Bunlar aynı dillerdir. Ortak bir alfabe ile okunup yazılabilirler. Ortak bir alfabe kullanılmıyor olmasının tek bir temel sebebi vardır; o da, Kafkasya’da Çerkes (Adıge)lerin Rusya yönetimi tarafından siyasi olarak bölünmüş olmalarıdır.

Dinimize Yapılan Saldırılarla Milli Birliğimize Kastedenler;

Çerkesler tek bir dinden değillerdir, diyen insanlara da yüz vermemelisiniz.

Çerkeslerin dini İslam’dır. Dünya üzerinde yaşayan milyonlarca Çerkes (Adıge) arasında Müslümanlık dışında bir başka dine sahip olan Çerkes sayısı Mezdegu’da yaşayan (tahmini 5-10 bin) Hıristiyan Çerkesten öteye gitmemektedir. Ve bu milletimizin çok dinli olduğunu gösterecek bir yüzde değildir.

“Çerkesler çok dinlilerdir.” dedikleri an Çerkes (Adıge)leri  birarada tutan bir başka  temel değerimizin altı oyulmaya çalışılıyor demektir.

Böyle söyleyenlere yüz vermemek gerekiyor.

Vatanımızı Yapılan Saldırılarla Milli Birliğimize Kastedenler;  

“Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin vatanı Türkiye, anavatanı Çerkesya vb.” diyenlerle de karşılaşabilirsiniz.

Milletin, bir tane vatanı vardır. Bizim, Çerkes ulusunun da vatanı bellidir. Çerkeslerin vatanı Çerkesya’dır.  Anavatan, babavatan, kardeş vatan vs. gibi söylemlerin hepsi Çerkesleri Çerkes yapan adeta kutsal bir değere sahip olan “vatan” fikrine direk yapılmış saldırılardır. Kim tarafından ne amaçla yapılırsa yapılsın Çerkeslerin milli birliğine karşı yapılmış bir saldırıdır.

Türkiye’de yaşayan Çerkes(Adıge)ler; vatanı Çerkesya olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar ve Çerkesya’da yaşayan Çerkeslerin diasporasıdırlar. Bunu dışında söylenen  her şey Çerkeslerin aleyhinedir.

“Abazalar, Çeçenler, Asetinler ve Dağıstanlılar vb. Çerkes’dir” dediğinizde onların sadece milliyetlerini değil vatanlarını ülkelerini yok saymış olursunuz.  Abhazya, Osetya, Çeçenistan, Dağıstan, İnguşetya vs. Çerkesya değildir. Bunlar akraba ve komşu ulusların ülkeleridir.  Bu ülkelerle ve bu ülkelerin kurucusu olan halklarla aramıza nifak sokmanın en kolay yolu bu ülkeleri Çerkesya saymak, buralarda yaşayan ulusları Çerkes saymaktır.

Türkiye, Abhazya, Çeçenistan, Dağıstan, Osetya, İnguşetya, Ürdün, Suriye, İsrail, Almanya, ABD. vs.  Çerkeslerin vatanı değildir.

Abhazya, Çeçenistan vb. kardeş vatanımız değildir. Bunlar kardeşimiz, komşumuz ve dostumuz olan ulusların vatanlarıdır. Bu ülkelerden Çerkesya ve Çerkeslerin bir karış toprak talebi yoktur. Bu ülkeler ve uluslarla aramızın açılmasına sebep olacak bu türde her söylem Çerkesliğe darbe vurmanın yanısıra komşu ve kardeş ulusların özlük haklarına yapılmış direk bir hakarettir.

Türkiye, Çerkeslerin vatanı değildir. Türkiye’den Çerkesler bir karış toprak talebinde bulunmazlar. “Türkiye de vatanımızdır.” diyen herkes “Türkiye topraklarında hak sahibi olduğu” iddiasını (en basitinden dolaylı olarak) desteklediği için Türk devleti ve milleti ile aramıza nifak tohumları ekmiş olur. Aynı zamanda Türkiye’yi vatan kabul etmişliğimizle Çerkesya’dan feragat ettiğimizi de kanıtlayan yapısı ile bambaşka bir şeye de hizmet edilmiş olunur.    

Çerkesya’da, günümüzde kurulu olan devletlerimizden, Çerkes aktivist gruplarına kadar herkesin uzun yıllardır sonuçlandırmaya çalıştıkları 19. yüzyıldaki büyük mağduriyetimiz, Çerkes Soykırımı ve Sürgünü konusunda yapılan çalışmaları baltalamanın en güzel yolu budur.

Özellikle son yirmi yıl içerisinde Çerkes-Rus savaşları, soykırım ve sürgün konusunda verilen mücadelenin temelinde; Çerkeslere soykırım uygulandığının kabul ettirilmesi ve bunun neticesinde şartsız olarak Çerkeslerin “sürgün ulus” statüsünü elde ederek vatanlarına dönüşlerinin sağlanması hedefler arasında yer almaktadır.

Türkiye’de yaşayan Çerkeslerin vatanı Türkiye’dir veya tüm Kafkasya’dır söylemi bu mücadeleyi baltalar. Türkiye vatanımızdır denildiğinde “Artık bizler farklılaştık yeni bir vatanımız var, sürgünde bir ulus değiliz.” denilmiştir. 

Vatanımızda yaşayan Çerkeslerin RF içerisinde, diasporanın yurt dışında verdikleri mücadele neticesinde elde edecekleri hakların kullanılması sadece ve sadece bu şekilde baltalanabilir.

Bu haklar üzerinde talebimiz yok demenin en kolay ve kestirme yolu “Bizim vatanımız Türkiye’dir ve biz Çerkesya’da yaşayan Çerkeslerden farklılaştık, yurt dışında yeni bir nitelik kazandık (Çeçen, Asetin, Dağıstanlılarla karışıp) bambaşka bir millet halini aldık.” demektir.

Böylece; “sürgün ulus” olarak kabul edilecek kitlenin artık yok olduğu ve hatta bambaşka bir şeye dönüştüğü kanıtlanmış olur.

Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün müsebbipleri arasında ye alan Rus Çarlığının ve Osmanlı mirasçılarının konu hakkındaki ortak çıkarlarına destek olunmuş konumuna düşülür.

Rusya Çarlığının Çerkes-Rus savaşları esnasında ve sonucunda vatanlarından sürdüğü Çerkesleri Osmanlı İmparatorluğu içerisinde de rahat bırakmayarak dönemin Avrupa devletleri ve Osmanlı İmparatorluğununda imzaladığı 93. harbini bitiren anlaşmalarla (resmen, uluslarası anlaşmalarla) günümüzün Arap ülkeleri ve İsrail’e sürülen Çerkeslerin farklılaştığının altını çizen her türlü açıklama sadece ve sadece bu devletlerin yararınadır.

Bayrağımıza Yapılan Saldırılarla Milli Birliğimize Kastedenler;

Tüm dünyadaki Çerkesleri sembolize eden, Çerkeslerin 12 yıldızlı üç oklu bayrakları üzerinde de polemikler yaratarak milletimizin temel değerlerinden birisinin yıpratılarak milli birliğimize saldırıldığına da şahit olmaktayız.

Bazen tüm Kuzey Kafkasyalıları Çerkes sayarak (Çerkese dahil ettikleri) diğer ulusların bu bayrağı kullanmıyor olmalarından dolayı “bu bayrağın Çerkes bayrağı olmadığı” sonucuna ulaşılmasını sağlayacak yaklaşımlarda bulunurlar.

Çerkesler; Dağıstanlılar, Asetinler vs. iseler bu bayrak Çerkes bayrağı değildir söylemi ile milli değerlerimizden birisi olan bayrağımız değer olmaktan çıkartılır.

Bazen de çok daha uçuk iddialarla, mesela bayrağımızın bizi uluslaştırmak isteyen İngilizler tarafından düşünüldüğü her hangi bir kökü olmadığı veya Yahudilerle, masonlarla vs. ilişkilendirildiğini görürüz.

Bunu yapan, söyleyenler saldırdıkları değerin bu ulusu temsil eden bayrak olduğunun bilincinde değillermiş gibi ardından “Biz Çerkesler” diyerek bu milleti kandıramazlar.

Çerkes bayrağının kökünü, tarihi gelişimini bilmeyenler (veya biliyor olmalarına rağmen başka niyetlerden dolayı) bu bayrağı sadece batı Çerkesya’ya mahsus bir şeymiş gibi göstererek Çerkesleri bölmeye, milli birliklerini ortadan kaldırmaya hizmet ederler.

Kabardey, Cılağasteney, Besleney, Mezdegu,  vb. doğu Çerkesya’nın bu bayrakla alakası olmadığını ima edenler aynı şeye hizmet etmektedirler.

Halbuki  çok daha eski dönemlerden kök bulan, ilk örnekleri bilinen (muhafaza) edilen, belgelerle sabit olan bu bayrağın en eski örnekleri Doğu Çerkesya’da dalgalanmıştır (*).

Kısaca bayrağımıza olan saygımızı yitirmemize sebep olmak amacından başka bir işe yaramayan bu söylemler milli değerlerimizi yıpratıcı niteliklerdedir ve söyleyenlerine karşı aramıza mesafe koymamız için yeterlidirler.

Tarihimize Yapılan Saldırılarla Milli Birliğimize Kastedenler;

Orta çağın sonlarından yeni çağın ilk yüzyıllarında ve hatta sürgün öncesi döneme kadar Çerkes Pşıları tarafından Kuzey Kafkasya’da yaşayan diğer ulusların vergiye-haraca bağlanması ve hemen hemen tüm Kuzey Kafkasya’nın Çerkesya ülkesinde yaşayan beyler tarafından denetim altında tutulmasının çarpıtılması, bunlardan en büyüğüdür.

Atalarımızın hemen hemen tüm Kuzey Kafkasya’ya hakim oldukları bu dönemden dolayı, tüm Kuzey Kafkasya’yı Çerkesya saymak ve bu ulusların da Çerkes olduğunu iddia etmek bu milletlere karşı yapılacak en büyük saygısızlıklardandır.

Tarihimizin böylece çarpıtılması Abazasından, Asetinine Dağıstanlısına diğer Kuzey Kafkasya ulusları ile aramıza nifak tohumları atmaktan öteye giden bir şey değildir.

İki deniz arasındaki Çerkesya’dan bahseden her hangi bir kimsenin bunu günümüze taşıyarak, bunu bu halklara dayatır bir şekilde ifade etmesi sadece ve sadece provokasyondur.

Vatanımızda yaşadığımız son dönemler 18-19. yüzyıllar ve hatta 20. yüzyılın başlarına kadar Adıge kimliğinin günümüzde kendisini Adıge olarak tanımlayan herkesi  o tarihlerde kapsamadığını bilerek, sadece Adıge ismi ile örgütlenmeliyiz diyenlerde yanılgı içerisindedirler.

Böylece, farkında olarak veya olmayarak, tarihimizde ve günümüzde ulusumuzun tamamını kapsayan Çerkes ve Çerkesya kavramlarından dolayı sahip olduğumuz haklarımızdan faydalanmamamıza sebep verecek söylemler geliştirmektedirler.

19. yüzyılın sonuna kadar Şapsığ, Abdzah, Wubıh, Natuhay vb.lerinin bir kısmının o zamanlarda dahi kendilerini Adıge olarak tanımlamadıklarını, o tarihlerde kendilerini Adıge olarak tanımlayan diğerleri ile oluşturdukları, hepsini kapsayan ortak kimliğin “ÇERKES” olduğunu bile bile, günümüzde sadece “ADIGE” adıyla ortaya çıkalım diyenler de tarihimizden gelen haklarımızın kullanılmasına balta vurduklarının farkında değillermiş gibi söylemler içerisindeler.

O tarihlerde Şapsığ, Abdzah, Wubıh ve Natuhaylardan az bir kısmı kendilerini AĞUÇ’IPS olarak tanımlamaktaydılar (**). Biz Çerkes’iz ama Adıge değiliz diyorlardı. İşte bu yüzden tarihçilerimiz “Her Adıge Çerkes’tir ama her Çerkes Adıge değildir.” diyorlardı. Bu satırları yazdıkları, kendilerinin yaşadığı dönemde dahi Şapsığlar arasında, “Ben Adıge değilim Ağuç’ıpsım” diyecek kimseler vardı.

Günümüzde “Ben Ağuç’ıpsım” diyecek bir kişi, Şapsığ, Abdzeh, Wubıh ve Natuhaylar arasında bulmak imkansızdır. Ağuç’ıps lehçesi ile yazılmış (Arap harfleri esaslı 19. yüzyılda İstanbul Çerkes Teavün Cemiyetince oluşturulan Çerkes alfabesi ile) metinler elimizde iken, söylenenlerin sadece tarihimizi çarpıtmakta olduğunu görüyoruz.

Günümüzde Adıgabze bilen herkesin çok rahatlıkla okuyacağı ve tamamını anlayacağı bu metinler sadece o dönemde antik çağlardan – eski dönemlerden kalmış bir isimlendirmenin son kalıntılarının olduğunun göstergesidir.

Bu kadar basit, herkesin bildiği, hakkında onlarca yüzlerce belgenin olduğu bir konunun çarpıtılması kabul edilecek bir şey değildir.

Aynı zamanda bu belgeler, “19. yüzyılda kendisini Ağuç’ıps diye tanımlayan kitlenin” varlığından dolayı,  tarihimizden gelen haklarımızdan faydalanmak için Adıge ismi  ile birlikte eşanlamlısı ÇERKES’i kullanmak zorundayız.

19. yüzyılda da 20. yüzyılda da hep ÇERKES olarak tanına geldik.

Çağımızda hepimiz “Adıge” ortak ismini kabul etmiş olduğumuz için, bu gün kendisini Adıge (Çerkes) olarak tanımlayan herkesin ortak faydası için, 19. yüzyılda olan olayların neticesinde sahip olduğumuz haklardan faydalanmak için bu ÇERKES ismini sonuna kadar kullanmak zorundayız.

Kısaca Çerkes ve Adıge isimlerini bir arada kullanmamıza engel olmak isteyen her türlü görüş, milli birliğimize yapılmış bir saldırıdır.    

Sadece “Adıge” adını kullanarak “19. yüzyılda, Karadeniz sahillerinde yaşayanlar Ağuçıpslerdi. Siz Adıgelerin burası ile alakalı bir şey söylemeye hakkınız yok, günümüzde kendisine Ağuçıps diyen kimse yok dolayısıyla bu topraklar üzerinde sadece şu an yaşayanların hakkı vardır.” dedirttirmekse amaçları, bilemiyorum.

Ben şahsım adına ‘Ağuçıpse’ dayanan Şapsığ köklerimle Çerkeslik ve Adıgeliğimden ödün vermenin kesinlikle yanlış olacağına, Çerkes ve Adıge isimlerini bir arada eş anlamlı olarak günümüzde kullanılmasının ise temel zorunluluklarımızdan olduğuna inanıyorum.     

Gelecek Kurgusunda Çerkesya Olmayanların Milli Birliğimize Vurdukları Darbeler;

Ortak bir dil, din, vatan, geçmişe sahip olan Çerkesler arasında özellikle sürgündekiler, diasporadakiler içinden ulusun gelecek kurgusu içerisine ÇERKESYA’yı koymayanların çalışmaları, milletimizi pasifize etme pozisyonundan ele alınabilir.

Gelecek kurgusuna Çerkesya’yı, vatanlarını koymayanlardan bazıları, yurt dışında yeni bir yapı haline geçilmesinin gerekli olduğunun altını çizerler. Türkiye’de vatanlarındakine benzemeyen, geleceği vatanları ile alakasız, hatta artık Çerkesya vatanları olmaktan çıkmış, böylece başka bir tipte asimilasyonu doğal ve gerekli görenler milli birliğimize darbe vurmaktadırlar.

Argümanlarının temelini,  geleceklerinde Çerkesya’nın yer almaması belirler. Çerkesya geleceğinizde hiç bir şekilde yer almıyorsa, başkalaşmayı (ister Türkleşmek isterse çok daha farklı bir şey olmayı) gerekli ve doğal sayabilirsiniz.

Kısaca; dilimiz, dinimiz, vatanımız, bayrağımız, ortak tarihimiz, gelecek kurgumuz ve ulusal değerlerimizle örtüşmeyen her şeyden kaçınmak milli selametimiz için gereklidir.


Dipnotlar:

(*) Resimdeki üç renkli (sarı beyaz-yeşil) yeşil zemin üstünde iki ok ve beş köşeli üç yıldızın yer aldığı ilk bayrak, Doğu Çerkesya’da Kabardey bölgesine General Glazenap tarafından 1805 yılında yapılan askeri seferde, Rusya İmparatorluğu askeri birliklerince Baksan nehri yakınlarında yapılan savaşla ele geçirilmiştir(1).    

İkinci sırada yer alan bayrak ise Rusya İmparatorluğunca son Kabardey valisi  (1809—1822) olarak tanınan Kuşuk Janhot (1758—1830) ve Rus hakimiyetini tanımayan oğlu Kuşuk Cambulat ‘Cambot’ (? — 1825 )   ve ona bağlı birliklerle batı Çerkesya ve Doğu Çerkesya’da bu bayrak altında Rusya İmparatorluğu hakimiyetine karşı savaşanların kullandığı bayraktır (2).

Çerkesya bağımsızlık savaşında hem doğu Çerkesya’da hem Batı Çerkesya’da savaşlara katılan Kuşuk Cambulat’ın babası, General Velyaminov tarafından (1825) yılında Nalçik Kalesine davet edilir. Ardından görüşme yapmak için Kuşuk Cambulat’ta çağrılır ve babasının gözleri önünde öldürülür (3). Kabardey bölgesini temsil eden bu bayrak üzerinde iki ok ile (Baksan, Kaşkatav ve Küçük Kabardey bölgesini) temsil etmek üzere altın iplikle işlenmiş (dışe yidağ ç.n.) beş köşeli üç sarı yıldız yer alır. A.P. Yermolov tarafından ganimet olarak Rus ordusunca ele geçirilmiştir. (4)

Üçüncü sırada yer alan yeşil zemin üzerine sarı renkle işlenmiş üç ok ve on iki yıldızın yer aldığı bayrak ise Çerkesya kurtuluş savaşı esnasında  ve  ardından gelen yıllarda da tüm Çerkesleri temsil eden bayraktır.

(1). Maksidov A.A. Znamena Kabardinskix knyazey i dvoryan // Geneologiya Severnogo Kavkaza- Nalchik, 2000. № 3.

(2) Kuşuk Janhot (1758—1830) ve Kuşuk Cambulat ‘Cambot’ (? — 1825 ) hakkında ayrıntılı bilgi için bkz:  Adıgskaya (Çerkesskaya) entsiklopediya Glavnıy redaktor professor M.A. Kumahov fond im. B. X. Akbasheva, Moskva- 2006  Sayfa 934-935

(3) Konu hakkında ayrıntılı bilgi için; olaya şahit olan hem Kuşuk Cambulat ‘Cambot’u hem de Velyaminov’u şahsen tanıyan dönemin ünlü yazarlarından A. S. Griboyedov’un V. K. Kyuhelbeker’e yazdığı mektuba bakabilirsiniz. A. S. Griboyedev. Sochineniya. M. Xudojestvennaya literatura. Mektuplar başlığı, A. S.  Griboyedev’den V. K. Kyuhelbeker’e mektup (23 Kasım 1825) 1988

(4) Maksidov A.A. Znamena Kabardinskix knyazey i dvoryan // Geneologiya Severnogo Kavkaza- Nalchik, 2000. № 3.


(**)  АгъукIыпс- Ağuç’ıps kavramına dönemin kaynaklarında (19. yüzyıl) Агучипс - Aguçips (I), Ахгучипсе-Ahguçipse (II), АгъукIыпсэ- Ağuç’ıps (III), şeklinde rastlıyoruz. Bu isimlendirmenin kapsamı hakkında ayrıntılı bilgiye Yusuf Suat Neğuçun  “Esatir” adlı eserinde (IV),  ulaşmak mümkün. Yazarın kendiside bu gruba “АгъукIыпс” dahildir ve eserini diğer yazarların aksine Ağuç’ıps’da kullanılan dialekt ile yazmıştır. Onun ifadelerine göre Ağuç’ıps : ‘АгъукIыпсэр: абдзах, шапсыгъ, наткъуадж, убых. МыплIыр зыхэхьэрэ купыр арыгъэ (V).’  ‘Ağuç’ıps : Abdzah, Şapsığ, Natkuac, Wubıh. Bu dördünün olduğu gruptur.’

Yusuf Suat’ın söz konusu tarihlerde yaşayan diğer Adıgelerden, Ağuç’ıpsı oluşturanları özellikle ayırdığını ve bunun altını basa basa çizdiğini görüyoruz.

Bu dönemle alakalı yazılmış başka kaynaklarda da aynı ayrımın varlığına sıkça rastlıyoruz.  Örneğin G. Novitskiy (VI) tarafından   Çerkeslerle alakalı olarak Rusya devleti için hazırlanan raporda; “Ağuç’ıps termini ‘bizimkiler, bizden olanlar’ anlamında Şapsığ, Natuhay, Abdzah ve Wubıhlar arasında diğer Kuban bölgesi Adıgelerinden kendilerini ayırmak için kullanılıyor (VII), “ diyerek belirtiyor. Konu hakkında ayrıntılı bilgilere bu dönemde bölgeyi gezen batılı yazarların eserlerinde de rastlanır.

(I) Lyule L. Ya. Çerkesya: İstorika-Etnografiçeskaya stati. Krasnodar 1927 s. 10, 18

(II) Han-Girey. İzbrannıye proizvedeniya. Nalçik 1974  s. 203

(III) Neğuçu Yusıf Sahid. Esatir (Adıgem ithıd). Psatl . Mıyekuape 2005 sayı 2 (5) sayfa 276-282

(IV)Yusuf  Suat Neğuçu Düzce Mezç’ağ Adıge köylerinden Karaköy doğumlu olup Osmanlı döneminde yaşayan aydınlarımızdan birisi. Çerkes Teavün Cemiyetinde görevler almıştır. 1911-1912 yılları arasınada Kafkasya’da açılan ilk çerkesce okulların açılmasında büyük katkısı vardır. Esatir adlı eserini Kafkasya’da Kıyı boyu Şapsığda 1927 yılına kadar yazdı. Stalin döneminde  tutuklandı akıbeti hakkında net bilgi yok. 

(V) Neğuçu Yusıf Sahid. Esatir (Adıgem ithıd). Psatl . Mıyekuape 2005 sayı 2 (5) sayfa 276

(VI) G. Novitskiy (1800-1877) Ukraynalı. Kafkas-Rus savaşları sırasında Çerkesler özellikle Şapsığlar hakkında bilgi toplamak için Kuzey-batı kafkasya’ya gönderilen casus.  1829 yılında Rus işbirlikçisi Pşekuy Mogurıko ile 1830 yılında ise Rus işbirlikçisi Abat ailesinin koruması altında bölgeyi gezerek raporlar hazırladı. Novitskiy hakkında daha ayrıtılı bilgi için bkz. Landşaft, Etnografiçeskiye i İstoriçeskiye protsessı na Severnom Kavkaze v XIX- naçale XX veka.  Nalçik 2004 sayfa 11-40

(VII) GAKK (Krasnodar Krayı Devlet Arşivi)  F. 249, op. 1 d.328, l. 3

Açumıj Hilmi