Blogda Ara

1 Ocak 2016

Dönüşçülerde Bazen Zalim Olabiliyorlar

Birbirinden farklı ama özünde aynı konuyu içeren çeşitli temalarda yoğun sayılacak bir tempoda çalışıyorum. Çabalarımı neticelendirdiğimde ortaya koyacağım ürünlere talep olup olmayacağını bilmiyorum.

Çalışıyorum dediğimde ‘para kazanıyorum’ anlaşılmasın. Geçtiğimiz yılın bahar aylarından itibaren işsizim. İşsizken, vaktim bolken bu konulara eğileyim dedim.

Kendi kendime yılbaşı tatili verdim. 
Uzun zamandır bloğumu  ihmal etmiştim. Bu günlerdeki aktifliğim, yılbaşı dinlencem, başınızı bu yüzden ağrıtıyorum.

***



Adıgey’de gerçekten Türklerde yaşıyorlar. 


Tatar, Kazak, Özbek vs. anlamında değil, Türkiyeli, zamanında Osmanlıdan gelip buraya yerleşmiş Türklerden bahsediyorum.

Çoğu tamamen Adıge olmuş halde.

Birbirlerinden uzak ve dağınık halde iki üç Adıge köyünden birisinde yaşayan en fazla bir iki hane olan Türkler.  

Aralarında Türkçe bileni (en azından benim tanıdıklarım içinde) yok.

Bir tanesi ile üniversitede okurken tanışmıştım.

Zamanında  doğu Çerkesyadan Kabardeyden, İdareyden, Besleneyden, Cılağesteneyden vs. batı Çerkesyaya yerleşmiş olan Hacretlerin kurdukları köylerden birisinde yaşıyordu.

Gencecik, güzelmi güzel, hanım hanımcık, elinden yüzünden Adıgelik damlayan bir kızkardeşimizdi.

Adıge Dili Edebiyatı bölümü öğrencisiydi.

Hem doğu hem batı Çerkescesinin tüm şivelerine hakimdi. Türkçesi ise aynı annesi babası gibi sıfırdı. Ama ‘Türküm ben’ de derdi.

Türkiyeden gelmiş bekar arkadaşlarımızla, kardeşlerimizle onu bir kaç defa tanıştırmışlığım da vardı.

Böylesi hanım hanımcık bir kızkardeşimizin tanıdığım bildiğim birisi ile evlenmesine vesile olurum ümidine sahiptim.

Tanıştırdıklarım ise O’nun Türk olduğunu öğrenince hemen burun kıvırıyorlardı.

Şimdi nadiren sokakta falan karşılaşıyoruz. Buralı bir Adıge delikanlı ile evlenmiş mutlu mesut yaşıyorlar...

***

Birde Kazancı var.


Bizim dönüşçülerin çoğu zalimlik yapmayı da becerebiliyor be...

Kazancı Krasnodara yakın Adıge köylerinden birisine zamanında yerleşmiş bir Türkün torunu. Anası babasıda türkçe bilmeyen iyi niyetli temiz bir delikanlı.

Ekmeğini taştan çıkarıyor denilen insanlardan. Eski model bir taksisi var, serbest (kaçak) taksicilik yapıyor. Karpuz zamanı köylerden otomobilinin bagajını dolduracak kadar karpuz alıp bir köşebaşında satar. Kabak zamanı olunca kabak peşindedir.

Çalışkandır çalışkan....  

Gün içinde boş zamanlarında  Türkiyeden gelip vatanına yerleşmiş olan Adıgelerin takıldığı büfelerin önüne falan takılır.

Kendisini  bir şekilde Türk saydığı için Türkiyeden gelenlere yakınlık duyar.  

Türkiyeden gelenlerden duya duya öğrendiği taş patlasa 20 kelimeyi geçmeyecek Türkçesi ile bir şeyler söyler....

Biz bazen çok zalimiz be... Kazancıya burun kıvırırız. Hemen hemen hiç Çerkesçe bilmeyenlerimiz bile Kazancıyı görünce aniden (güya) Çerkesçe konuşur.

Bu zalimlik değilde nedir....

İşin doğrusu Kazancı da bazen (bilmediği Türkçesi ile) kabak tadı verir.

***

Buraların Osmanlı Türklerinden bahsedince aklıma rahmetli Çakmakçı geldi.

Allah rahmet etsin. Adam gibi adamdı, Adamın dibi derler ya, öyle birisiydi. En azından benim tanıdığım kadarıyla öyleydi. Ama bazıları öyle olmadığını düşünmüşler. Doğrusunu Allah bilir.

O Adıgeyli değildi, Abhazyalıydı. Abhazya Kurtuluş savaşına iştirak etmiş bir gaziydi. 

Benim tanıdığım kadarıyla; pek çok Abazadan çok Abhazya sevdalısı aynı zamanda pek çok Çerkesten fazla da Çerkesya sevdalısıydı. 

Türklüğünden de müslümanlığından da ödün vermezdi, göğsünü kabarta kabarta 'Türküm, müslümanım' derdi.

Savaştan çok sonra, birkaç yıl önce Gagra’da pusuya düşürülüp şehit edildi. Beş vakit namazındaydı. Allah bilir, kim niye vurdu.

Şakacıydı da; ‘Fevzi Çakmak benim vunekoşum olabilir mi?’ diye sorardı. Allah rahmet eylesin.

Bazen bizde, vatanına dönmüş olanlarda bu konularda zalimiz be, böylesi insanları anlamıyoruz, farkında olmadan kalplerini kırıyoruz.... 

AÇUMIJ Hilmi